Allah’a gönülden iman eden samimi bir Müslümanın en önemli özelliklerinden biri insanların çoğunluğuna göre değil, şartlar ne olursa olsun her zaman Allah’ın rızasına en uygun olacak şekilde, vicdanının sesine göre hareket etmesidir. Böyle bir insan için insanların kendisi hakkında ne düşündüklerinin, insanların çoğunluğunun ne yaptığının hiçbir önemi yoktur. Müslüman sadece Allah’ın rızasını kazanmaya önem verir ve bunun için de Kuran ahlakına en uygun tavrı göstermeye, en uygun sözü söylemeye niyet eder.
Salih Müslümanlara ait olan bu güzel ahlak özelliği en mükemmel şekilde peygamberlerin hayatında tecelli etmektedir. İçinde bulundukları toplumda insanlar nasıl yaşarlarsa yaşasınlar, peygamberler Allah’ın kendilerine vahyettiği din ahlakı dışında bir yaşantı ve ahlakı asla benimsememişler, inkar edenlerin sapkın inançlarına, çirkin alışkanlıklarına asla eğilim göstermemişlerdir. Allah’a iman ettikleri ve itaat ettikleri için hayatları boyunca inkarcılardan, müşriklerden, münafıklardan baskı ve eziyet görmüşler; hapse atılmışlar, iftiraya maruz kalmışlar, işkence görmüşler, yurtlarından sürülmüşler, öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kalmışlardır. Hayatları sürekli çileyle geçmiş, hatta bir kısmı Allah yolunda şehit edilmişlerdir. Allah’ın vahyini tebliğ etmekle sorumlu olan peygamberler bu tehlikeleri cesurca göze almışlar, Allah yolunda kendilerine isabet eden güçlüklerden dolayı asla geri adım atmamışlardır. Allah peygamberlerin ve onlarla birlikte olan salih müminlerin bu üstün ahlakını Müslümanlara şu şekilde örnek vermiştir:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler cehd (mücadele) ettiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)
Allah’ı derin bir sevgiyle seven bir Müslüman’ın da ana hedeflerinden bir tanesi, yaşadığı süre boyunca, aynı peygamberlerin hayatlarında olduğu gibi, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan sadece Allah korkusuyla Kuran ahlakına en uygun şekilde yaşamak olmalıdır.
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar arasında çoğunlukla kitle psikolojisi hakimdir. İnsanlar genellikle kendi akıl ve vicdanlarının yönlendirmesine göre değil, kitle psikolojisiyle hareket ederler. Bu ruh hali de hayatlarının her aşamasına hakim olur. Kendi zevkleri, estetik anlayışları, konuşma üslupları, sevgi anlayışları tamamen yok olur, yerine kendilerinin de beğenmediği ve rahat etmediği ama toplumda kabul gören ve tepki almayacakları yapmacık, samimiyetsiz bir ruh hali oluşur.
Toplumun genelinin yaşadığından farklı bir uygulama diğer insanlar tarafından hemen dikkat çekeceği ve belki de tepki toplayacağı için, Kuran’ı ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetini rehber edinmeyen kimseler akıllarını ve vicdanlarını tamamen dondururlar ve toplumun beklentilerine göre hareket ederler. Bir davranışın doğru olup olmadığını, ahirette kendilerine bir yükümlülük getirip getirmeyeceğini hiç hesaba katmadan körü körüne uygularlar. Bunun sonucunda sevgisiz, vefasız, bencil, menfaatperest, şefkat ve merhamet duygularından yoksun, öfkeli, hırslı, kindar, tartışmacı, dedikoducu, enaniyetli bir yapı ortaya çıkar. Bu ahlakı yaşayan kişiler, Allah’ın çirkin görüp Müslümanları sakındırdığı bütün bu kötü ahlak özelliklerinden kendileri de zarar gördükleri halde, sırf çevresindeki insanların çoğu bu şekilde yaşadığı için ve belki de aksi şekilde tavır gösterdiklerinde ezileceklerini, altta kalacaklarını, haklarını koruyamayacaklarını sandıkları için hayatları boyunca bu çirkin sistemin içine hapsolurlar. Allah bir Kuran ayetinde çoğunluğa uymanın nasıl bir sonuca sebep olacağını şu şekilde bildirmektedir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’ (En’am Suresi, 116)
Halbuki samimi bir Müslümanın farkını ortaya koyan en önemli konulardan biri budur. Bir Müslüman doğruyu ve yanlışı ayırt etmek için hiçbir zaman çoğunluğu esas almaz. Herhangi bir şeyi insanların çoğunluğu doğru dediği için doğru, yanlış dediği için de yanlış olarak değerlendirmez. Müslüman her olayı Kuran’a ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine göre değerlendirir. Allah Kuran’da bir tavrı, bir olayı yanlış ve çirkin olarak bildirmişse, isterse bütün dünya o tavrı göstersin Allah’a iman eden bir mümin asla bu çirkinliğin kendi üzerinde oluşmasına müsaade etmez. Allah’ın Kuran’da övdüğü bir tavrı da isterse dünya üzerindeki kimse uygulamasın, Müslüman gururla ve şerefle uygular. Müslümanın Kuran ahlakına tezat oluşturacak basit bir tavrı asla olmaz. Asil tavrını her ortamda, her şartta korur. Kendisine en çirkin ahlakla yaklaşıldığında dahi, karşısındaki kişiye rahmani ve Kuran ahlakına uygun bir yaklaşımda bulunduğu zaman her zaman üstün geleceğini, Allah’ın kendisini koruyacağını bilir. Allah’ın “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran, 139) ayetinde bildirdiği gibi, iman ettiği için ahlaken üstün ve asil olduğunun şuurundadır.
Bir Müslümanın çoğunluğa uymaması, toplumun genelinde gördüğü herşeyden yüz çevirmesi, çoğunluğun yaptığı herşeyin kötü ve çirkin olduğu anlamına da gelmemektedir. Müslüman çevresinde gördüklerini Kuran’a göre değerlendirir, Kuran’a uygun olmayan yönleri eler, Kuran ahlakına uygun olan, estetik bulduğu yönleri de güzel görür. Mesela bir insanın ahlakının belli bir yönünde eksiklik olabilir, öfkeye yatkın bir yapısı olabilir. Ama aynı zamanda çok fedakar olabilir. Böyle bir durumda sırf bir kişinin öfkeli yapısı var diye bütünüyle o kişinin her yönünü kötü kabul etmek, fedakar yönünü görmemek doğru olmaz. Müslüman bu kişinin güzel yönlerini takdir ederken, kötü ahlaka ait özelliklerini de güzel sözle ve hikmetli anlatımlarla uyararak düzeltmeye gayret eder.
Müslüman akılcı ve dengeli bir ruha sahiptir. En zor ortamda bile tutulsa, her türlü olumsuzluğun arasından tek bir tane güzelliği gözü hemen seçer ve ruhu hemen o güzelliğe yönelir. Çünkü heryerde, herşeyde tecelli edenin Allah olduğunu bilir, güzelliklerin Allah’tan bir nimet olduğunu bilir. Çevresindeki kişilerde gördüğü olumsuz ahlak özelliklerini Allah’ın bir hikmetle, ibret alıp sakınması için; güzellikleri de görüp beğenip örnek alması için özel olarak yarattığını anlar. Bu nedenle bir Müslümanın çoğunluğa uymamaktaki kastı, insanların çoğunluğunda gördüğü bütün özellikleri külliyen reddetmesi şeklinde değil, olumsuz gördüğü Kuran ahlakına uygun olmayan ahlak özelliklerinden yüz çevirip, Kuran’a uygun güzel olan detayları da beğenip kendi üzerinde hayata geçirmesi şeklinde olmalıdır.