İnsan, geçmişine dair yalnızca belirli şeyleri hatırlayacak şekilde yaratılmıştır. Yaşadığı ilk 3-4 yıl ise hiçbir şekilde hafızasında değildir. Fakat bunların tümü, Rabbimiz’in Katında, her anı ile mevcuttur. Allah dilediği takdirde, tüm bunları insanın kendisi için de var edebilir, hafızasında tümünü yaratabilir. Fakat dünyadaki imtihanın gereği olarak bu şekilde olmamaktadır.
Bunun kuşkusuz ki çok büyük hikmetleri vardır. İnsanın yaşadıklarının yalnızca küçük bir bölümünü hatırlıyor olması, aczini görmesi açısından gereklidir. Allah tümünü bilirken, kendisi bilmemektedir. Sonsuz bilginin ve sonsuz aklın sahibi olan Yüce Rabbimiz’in Katında yaptığımız, yaşadığımız, konuştuğumuz, düşündüğümüz her şey, her detayıyla vardır. Ve bunların tümü, ahirette mutlaka insanın karşısına çıkacaktır.
Bizler, yaşadığımız olayların bir süreç içinde gerçekleştiği hissine kapılırız. Allah’ın takdiri olarak, zamana bağımlı olarak yaratılmış varlıklarız. Fakat Yüce Rabbimiz Allah, zaman ve mekandan münezzehtir. Zamanı ve mekanı yaratandır, fakat Kendisi zaman ve mekandan bağımsızdır. Dolayısıyla, Allah’ın Katında bizim için belirlenmiş olan kader yalnızca tek bir andır. Bizim yaşantımız, dünyanın yaratıldığı andan yok olacağı ana kadar geçen süre yalnızca tek bir anda olup bitmiştir. Allah’ın Katında bunların tümü yaratılmıştır, sonuçlanmıştır. Ancak bizler bütün bunları belli bir zaman kavramı içinde izleriz. Bizim “yaşandı bitti” diye düşündüğümüz, unutup varlığını dahi hatırlamadığımız olaylar, bizim için yaratılmış kader dahilinde aslında şu anda gerçekleşmekte ve Allah’ın Katında varlığını sonsuza kadar sürdürmektedir. Bizim bunu geçmişte yaşamış olduğumuza dair aldığımız his yanıltıcıdır. Geçmişte yaşanan o olay, Allah Katında şu anda da varlığını sürdürmektedir. Geçmiş, yalnızca bize verilmiş bir algıdan ibarettir.