Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler… (Hud Suresi, 101)
İnsan bir sorunla karşılaştığı zaman her zaman öncelikle kendisindense başkalarını suçlama eğilimindedir. Hep başkalarının yaptığı birşeylerden dolayı kendisinin hataya düştüğünü öne sürer. Halbuki asıl sorunu öncelikle kendinde araması gerekir. Çünkü insanın kendi kendine verebildiği maddi manevi zarar, başkalarının vereceğinden çok daha ciddi boyutlara varabilir.
Nefis ve şeytan, Allah’ın insanları denemek için özel olarak yarattığı varlıklardır. Hayatının sonuna kadar insanı olumsuzluğa çekebilme mücadelesi verirler. İnsanın nefsin ve şeytanın telkinlerinden herhangi birine kendini kaptırması, kendine vereceği en şiddetli zarara yol açabilir.
Kuran’da Allah, Allah’a sığınıp Kuran ile düşünen her insanın, bu olumsuz telkinlerden rahatlıkla kurtulabileceğini bildirmiştir. Yersiz vesveselerle, olumsuz iç telkinlerle, cesaret kırıcı, şaşırtıcı, vakit kaybettirici, oyalayıcı şeytani mantıklarla uğraşmak, kişinin hem bedeni hem de akli gücünü çok kırar ve en önemlisi Kuran ahlakına uygun değildir.
Müminin, şeytandan olduğu açık olan böyle bir durumun kendisine ayak bağı olmasına izin vermesi doğru olmaz. İnsanın Kuran ahlakına uygun olmayacak şekilde kendi kendisini, bile bile kendine zarar verecek bir sistemin içine sürüklemesi büyük akılsızlık olur. Dahası müminin vesveselerle boğuşmakla, kendisine suni sorunlar üretip sonra da bunları çözmeye çalışmakla harcayabileceği bir vakti de yoktur. Dünya hayatı hem çok kısadır, hem de müminin sorumlulukları böyle bir vakit kaybına izin vermez. Dünya çapında Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar olması, Müslümanların dünyanın pek çok yerinde zulüm görüyor olmaları, müminin vicdanını harekete geçirir. Tek bir anını bile nefsinin boş kuruntularına ayırmayı kabul etmez.