Sadece teknik aletlerin varlığı bile insana Allah’ın varlığını düşündürmesi açısından son derece önemli bir vesiledir. Allah dünyanın bağlanılacak bir yer olmadığını anlaması; sürekli ahirete yönelme ihtiyacında olması ve daha başka pek çok hikmetle insanı aciz ve ihtiyaç içinde yaratmıştır. Ancak her bir acizlik de, aslında başlı başına bir mucizedir. Bu acizliklerle birlikte, insanların ihtiyaçları gideren, acizliklerine çözüm sunan malzemeleri yaratan da Allah’tır. İnsan bir bebeğin doğumuna şahit olduğunda, Allah’a iman etmese de bunun gerçekten mucizevi bir olay olduğunu düşünebilir. Ancak bir tırnak makası, iman etmediği için bu kişide aynı heyecanı oluşturmaz. Hergün banyosunda gördüğü, belli zaman aralıklarında kullandığı, hemen her eczanede satıldığına şahit olduğu, hatta zaman geçtikçe paslanıp eskidiği için çöpe attığı böylesine basit bir malzemeyi Allah’ın yarattığını düşünmeyebilir. Kuran’da insanların çevrelerindeki iman delillerini gördükleri halde kavramadıkları şöyle bildirilmiştir:

    “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” (Yusuf Suresi, 105)

bebek elHalbuki tırnağı uzatan, tırnağın kesilmesi için gerekli aleti yaratan Allah’tır. Dünyada insanın tırnağı uzamıyor olsa, tırnak makasının ne olduğunu dahi bilmeyiz. Kimsenin de aklına böyle bir malzemeye ihtiyaç duyacağı gelmez. Ancak Allah tırnağı uzayacak şekilde var eder.

İnsanlarda tırnağı kesmek için bir alete gereksinim duyurtur. Sonra bir kişiye o gerekli aletin nasıl olacağını ve nasıl yapılacağını ilham eder.

Allah imtihanın bir gereği olarak sebeplerle yarattığı için bu aşamalar olur. Yoksa Allah’ın bu aşamalara ihtiyacı yoktur. Allah insanları, herşeyin Allah’tan olduğuna, Allah’ın herşeyi yaratan tek güç sahibi olduğuna iman ediyorlar mı, yoksa bebeği hücreler yapıyor, binayı mühendis yapıyor, domatesi tohum oluşturuyor şeklinde sığ düşünüp, sebeplere ilahlık verip (Allah’ı tenzih ederiz), ülfetle mi değerlendiriyorlar diye insanları dener. Allah zaten sonsuz ilmiyle herşeyi bilir. Kimin iman edeceğini, kimin iman etmeyeceğini hepsini bilir.

Tüm bunlar yanlızca insanların denenmesi içindir. Yüce Rabbimiz sonsuz rahmetini, kullarına olan şefkat, merhamet ve ilgisini insanın hayatının her detayında tecelli ettirmektedir. Rabbimiz’in yaratmasındaki bu güzellikleri görebilen müminler, Allah’ın izniyle ahirette tüm bu acizliklerden arındırılmış olarak yaratılacaklardır.

Picture-6-778837İnsan doğduğu andan itibaren sürekli tırnakları uzar, kesilir, tekrar uzar, tekrar kesilir. Ve ölene kadar da bu fiziksel olay devam eder. İnsan alıştığı için bunu makul karşılar. Halbuki “benim kaşım da uzuyor ama belli bir boyda duruyor, aslında tırnağımın sürekli uzaması için hiçbir sebep yok. 50 sene, 60 sene, 70 sene nasıl bitmez tükenmez şekilde vücudum böyle bir karar alıyor da tırnaklarım kestiğim halde sürekli uzuyor” diye düşünmez. Ya da tam tersine, insanın kaşı da saçı gibi sürekli uzayabilirdi ve sağlık açısından da, estetik açıdan da sürekli kısaltmak gerekebilirdi. Ancak böyle bir şey olmaz. Hatta dünya üzerindeki 7 milyara yakın insanın hemen hiçbirinde –özel hastalık durumları hariç- alışık olduğumuz sistemin dışında bir farklılık görülmez.

İnsan böyle derinlemesine düşündüğünde bunların hiçbirinin tesadüfen oluşabileceğini iddia edemez. Ülfetten kurtulup da dünyayı akılcı bir bakış açısıyla değerlendirdiğinde, Allah’ın varlığına iman etmesi için çevresinde milyarlarca delil olduğunu görür. Baktığımız her nokta, Allah’ın varlığının, yüceliğinin delilleriyle doludur.dis

Bu konuda başka bir örnek vermek gerekirse, bebek doğduktan belli bir süre sonra diş çıkarmaya başlar. Bir süre sonra o diş sallanır ve düşer. Yerine kişinin bütün hayatı boyunca kullanacağı daha sağlam köklere sahip dişler çıkar. Ancak bu, sonrasında devam etmez. İnsan bir durup düşünse bunun ne kadar alışılmamış bir durum olduğunu hemen görebilir. Ancak ülfetin şiddetinden böyle bir şeyi hayatı boyunca hiç aklına dahi getirmez belki de.

Allah dilese dünya hayatında hiç acizlik yaratmayabilirdi. Ancak Allah dünyada bir tarafta ‘acizlik ilmini’, bir tarafta da acizliği ortadan kaldıracak ‘çare ilmini’ yaratmıştır. Örneğin hastalık bir acizliktir ve aynı zamanda başlı başına bir mucizedir. Çünkü Allah dilediği takdirde, insan hiç hasta olmayabilir. İnsan hastalıktan önce nasıl sağlıklıysa, Allah dileyecek olsa, insanın bu durumunu ölene kadar devam ettirir. Ancak Allah’ın adetullahındaki hikmetler sebebiyle insanın yaşamı bu şekilde gelişmez. Yeryüzünde yüzlerce hastalık çeşidi vardır. İnsanın beyni bu konuda da ülfete açıktır. “Her insan zaten hastalanır”, gibi bir telkinle düşünen insanlar, hastalıkla birlikte karşılaştıkları acizliklerin yaratılmasındaki hikmetleri gereği gibi farkedemezler. Bunu farkedemeyen bir insan, Allah’ın, acizliğin karşılığında yarattığı çarelerin harikalığını da idrak edemez. Çünkü insanın karşılaştığı hastalıklar bir mucizedir, ama o hastalıkların iyileşmesine vesile olan ilaçlar çok daha büyük birer mucizedir. Küçücük bir hapın insanı iyileştirebileceğine inanmak, toplumdaki düşünmemeden kaynaklanan yaygın telkinin bir sonucudur. Tabii ki insanların yeniden sağlıklarına kavuşabilmeleri için Allah ilacı vesile eder. Ancak insanı hasta yatağından ayağa kaldıran küçük bir ilaç değildir. İnsana hastalığı veren de, iyileştiren de Allah’tır. Şifayı verenin Allah olduğunu unutup, ilaçlardan medet ummak, ülfetten kaynaklanır. Doğduğu andan itibaren, ne zaman bir yeri ağrısa, bir sıkıntısı olsa hemen “bir ilaç alırım, hemen geçer” telkiniyle hareket eden bir insan, “bu minicik ilaç nasıl olur da 60-70 kiloluk bir insan bedenini yatağa düşüren bir hastalığı iyileştirebilir” diye düşünmez. Dolayısıyla da her an her saniye yaşadığı, açıkça gördüğü iman delillerini, Allah’ın mucizelerini farkedemeyecek bir şuur kapanıklığı içinde yaşar.

“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O’dur; bana yediren ve içiren O’dur; hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (Şuara Suresi, 78-80)

Hiç şüphesiz ki ülfetten kaynaklanan bu durum, kimi insanların iman etmelerinin, kimi insanların da imanda derinleşmelerinin önündeki ciddi bir engeldir. Ülfetten kurtulmak Allah’ın izniyle şuur açıklığına vesile olur. Şuuru açık, sağlıklı düşünebilen bir insan ise, olayları hikmetleriyle düşünebilecek bir akla sahip olur. Böyle bir insan her nereye baksa, Allah’ın yaratmasındaki güzellikleri, detayları, mucizevi yönleri görür ve bunlardan hem çok zevk alır hem de imani bir derinlik kazanır. Ülfeti kırabilmenin önemli bir yolu, insanın materyalist zihniyetin yıllar yılı evde, sokakta, gazetelerde, televizyonlarda kendisine aşıladığı sebeplere bağlı düşünme telkinini bir kenara bırakmasıdır. Herşeyi, sanki dünyada o an yaratılmış da herşeyi ilk o an tanıyormuş ve görüyormuş gibi açık bir şuurla değerlendirmesidir. Böyle bir insan karşılaştığı hiçbir detayı alışkanlık gözüyle değerlendirmeyecek ve herşeyden derin bir heyecan duyacaktır. Kuran’da müminlerin dünya hayatında kendileri için yaratılan her bir detay üzerinde derinlemesine düşündükleri ve bu şekilde Allah’ın büyüklüğünü, sonsuz güzellikteki yaratma sanatını, kulları üzerindeki sonsuz rahmet ve şefkatini çok daha iyi kavradıkları bildirilmektedir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)