Gurur ve enaniyet, nefsini ilahlaştırıp yüceltmek, dünyada insanın en büyük imtihan konularından biridir. Allah, gurur ve büyüklenmeyi, inkar edenler ve küfre sapanların bir özelliği olarak Kuran’da bildirmektedir:

Hayır; o inkar edenler (boş) bir gurur ve bir parçalanma içindedirler. (Sad Suresi, 2)

Gururunu yüceltmek isteyen kişi, sevdiği her şeyi gözden çıkarmış demektir. Büyüyüp yücelmek için her şeyi göze alır, aksileşir, çirkinleşir, Kuran’a aykırı hareket etmiş olmanın ruhsuzluğunu ve negatifliğini yaşar. Karşısındaki insana olan sevgisini kendi gururu için bir çırpıda harcayabilir. Ama en önemlisi, gururunu Allah’a olan sevgisine tercih etmesidir. Allah’ın rızasını kaybetmeyi göze alarak gururunda inat eder. Kendi nefşeytansini yüceltip ilahlaştırarak, aslında Allah’a karşı kesin tavır almış olur.

Kendini yücelterek, Allah’ın rızasını ve cennetteki mekanını gözden çıkarmış olan ve bu uğurda dünya hayatı boyunca insanları saptırmaya azmetmiş bulunan şeytan, bu konuya açık bir örnektir. Allah ayetlerinde şeytanın durumunu şöyle tarif etmiştir:

Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.”
“Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum’dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”
Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
Dedi ki: “Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?”
Dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.”
Dedi ki: “Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın.”
“Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.”
Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.”
Dedi ki: “Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.”
“Bilinen günün vaktine kadar.”
Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.”
“Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Hicr Suresi, 28-13)

Şeytanın enaniyeti, gururun nasıl büyük bir bela olduğunun işaretidir. Gururunu Allah’ın sevgisine ve O’nun verdiği nimetlere tercih etmesi, gururunun şiddetinden dünyanın ömrü boyunca insanları saptırmak istemesi, bunu, Allah’ın dilemesi dışında açıkça ve kesin olarak cehenneme gire ceğini bile bile yapması, bu belanın şiddetini anlamak bakımından önemlidir.

Şeytanın örneği, gururunu seven bir insanın sevmeyi bilmediğini ortaya koyan bir gerçektir. Sevdiğini harcamaya yönelik bir sistem içinde huzur, güvenlik, dostluk, vefa, kardeşlik, sadakat gibi duygulara kuşkusuz ki yer yoktur. Sevdiğini gururu uğruna gözden çıkarmaya hazır bir insan için aslında çevresinde gerçek anlamda kimse yoktur. Kendi nefsi ve ilahlaştırdığı gururu dışında yapayalnızdır.

Yüce Rabbimiz, insanları bu tehlikeye karşı uyarmış ve şeytanın insanı nasıl yalnız bırakacağını ayetinde belirtmiştir:

“Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız” bırakandır.” (Furkan Suresi, 29)

Nefsini yüceltmek isteyen, mutlaka Allah’ın katında küçük düşmüştür. Allah, böyle insanları ahirette küçük düşmüşler olarak kılar, dilerse dünyada da karşılığını verebilir. Rabbimiz, büyüklendiği için cennetten kovduğu şeytanın aslında küçük düşenlerden olduğunu ayetinde açıklamıştır: 

 (Allah:) “Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.” (Araf Suresi, 13)

Allah’ın övdüğü güzel ahlak, nefsini temize çıkarmayan, kendi büyüklük gururunun hiçbir zaman esiri olmamış, her şeyi Allah’ın verdiğini ve Allah’a muhtaç olduğunu bilen, kendi aczinin farkında olan bir ahlaktır. Tüm bunları sürekli aklında tutan bir insan kendini büyük göremez, kendisine Rabbimizden verilmiş olan nimetlere sahip çıkıp nefsini yüceltemez, aczini unutarak büyük ve yüce bir insan olduğuna kanaat getiremez. Böyle bir insan Allah’ın dostudur, Allah’a sürekli şükredicidir. Allah’a muhtaç olduğunu ve Allah’ın yardımı, rızası ve sevgisi ile güzel bir hayat yaşayabileceğini ve ahirette en güzelini umabileceğini bilmektedir. Allah’ın rızası ve dostluğu onunladır, zaten bunun dışında kuşkusuz ki hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Böyle bir bilinçle yaşayan bir insan, sevmeyi, vefayı, nimetin değerini elbette ki en iyi bilendir. Yüce Allah, bir ayetinde şöyle buyurur:

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, O’ndan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)