Bu kimselerin şeytanın etkisiyle yaşadıkları ruh haline ve bundan dolayı çektikleri sıkıntıya bakıldığında, çevrelerindeki insanlara gizli mesajlar verebilmek için büründükleri bu karakterin kendilerine nasıl bir tahribatla geri döndüğü çok açık bir şekilde görülebilecektir.
Saatler, günler, aylar boyunca bu kimselerin akıllarını meşgul eden ve bir türlü kurtulamadıkları olumsuz düşünceleri şöyle örneklendirebiliriz:
Vicdan azabı çektiği olayları kendi kendine tekrarlamak, etrafında kötü insanlar olduğunu iddia etmek, vicdanına hiçbir şekilde teslim olmamaya kararlı olmak. Çevresindekileri tedirgin etmek, kibirli olmakta inat etmek. Her zaman en kötü ihtimalin gerçek olduğunu düşünmek. Sevilmemek için elinden geleni yapmak ve sonra da ‘niçin sevilmiyorum’ diye şaşırmak, hüzünlenmek. Herşeye olumsuz bakmak ve herşeye karşı çıkmak sonra da mutlu olacak hiçbir şey olmadığını söylemek. Her gittiği yere sıkıntısını ve vesveselerini de götürmek ve başkalarından sıkılmak. Terslenmeyi huy edinmek. Kendini çirkinleştirmek için elinden geleni yapmak, sonra buna üzülmek.
Bunlar şeytanın, telkin ettiği olumsuz bakış açısıyla insanlara kurduğu tuzaklardan yalnızca çok az bir kısmıdır. Şeytanın etkisine girerek negatif bir bakış açısıyla hareket eden bir kişi, neredeyse kendi kendisinin düşmanı olur. Herşeyin sonsuz merhamet sahibi olan Allah’ın kontrolünde olduğunu unuttuğundan daimi bir korku ve karmaşa içinde yaşar. Bu sıkıntılı ruh hali nedeniyle içine kapanır; yalnızlığı tercih eder. Çünkü böyle bir durumda hüznünü umutsuzca yaşayacak ve rahat rahat hayali kurgular yapacak zamanı olacaktır. Allah’ı unutmuş ve insanları ön plana çıkararak onlara yönelmiş bir düşünce şekli, bu insanlara kendi kendilerine azap vermeleri için çok geniş imkanlar verir. Gidilecek bir toplantı, kaçırılmış bir otobüs ya da beğenilmeyen bir kıyafet gibi nedenler bile büyük felaketlermiş gibi olağanüstü bir önem kazanır. Kişi bunları önemsememesi gerektiğini her ne kadar kendine kanıtlamaya çalışsa da bulduğu kanıtların hiçbir etkisi olmaz. Çünkü bulunduğu ruh hali içinde bu mümkün değildir. Herşeyin Allah’ın bilgisi dahilinde başına geldiğini unutmakta; insanları ve olayları kendisinin yönlendirmesi gerektiğine inanmaktadır. Buna bir türlü güç yetiremediğini gördüğünde ise yıkıma uğramaktadır.
Böyle bir durumda en güçlü bedenin bile gerginlikten çöküntüye geçmesi kaçınılmazdır. İnsanların ve olayların Allah’tan bağımsız olduğunu düşündükleri için, hayırları ve güzellikleri göremeyen, tamamiyle olumsuz bir bakış açısına sahip olan bu kişileri, bir noktadan sonra artık hiçbir şey ilgilendirmez. Herşeye karamsar bir gözle bakarlar. Her ne kadar kendilerine itiraf edemeseler de mutluluğa, sevgiye inanmazlar artık. İçinde bulundukları durumu düşündükçe sıkıntıları daha da artar. Umutsuzluk onlara çok zor gelir. Biri kendisine iltifat edecek olsa, onunla alay ettiğini sanır, birinden iyilik görecek olsa, bunu kendisini küçük düşürmek için yaptığına inanır. Birileri bir şey gizleyecek olsa bunun kendisiyle ilgili, aleyhinde bir konu olduğunu düşünür. Kafası sürekli sağlıksız bir şekilde çalışır ve bunun Kuran ahlakını yaşayıp, Allah’a tevekkül etmekten başka bir çözümü yoktur. Çünkü en iyi olaylar bile kendisini Allah’a teslim etmeyen, negatif bakan ve kendisini mutsuz hisseden bir insanı memnun edemez. Allah Kuran’da bu kimselerin ruh haline “Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi…” (Müminun Suresi, 106) ayetiyle işaret etmektedir.
Oysa Allah’ın dilemesiyle her türlü kötülükten kurtulmak insanın kendi elindedir. Allah bu gerçeği Kuran’ın pek çok ayetiyle insanlara bildirmiştir. Allah nefse hem kötülüğü hem de ondan sakınmanın yollarını ilham etmiştir. Dolayısıyla her insan yaratılıştan bu imkana sahiptir. ‘Elimde değil’ diyerek, ümitsizliğe kapılmak ise ancak Kuran’ı bilmeyen, din ahlakını yaşamayan bir kimse için söz konusu olabilir. Müminler böyle aciz ve güçsüz bir konuşmanın, iman ahlakıyla bağdaşmayacağını bilirler.
Bir insanın rahat, neşeli ve huzurlu olabilmesi, ancak Allah’a kendisini teslim etmesiyle ve yalnızca O’na yönelmesiyle mümkündür. Allah’ın razı olacağı tavır insanın bu olumsuzluğa ve bunun getirmiş olduğu hüzne karşı koymasıdır. Allah Kuran’da gerçekten iman edenler için korku ve üzüntü olmadığını haber vermiştir:
Müminlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-artırsınlar diye, ‘güven duygusu ve huzur’ indiren O’dur. … (Fetih Suresi, 4)
… Bundan sonra size Ben’den bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 38)