Müminlerin arasında yaşadıkları halde gerçekte iman etmemiş olan bu kimseler dilleriyle “iman ettiklerini” söylemekte, ancak hayatlarıyla bu sözlerini tasdik edecek bir tavır ortaya koymamaktadırlar. İmanlarındaki bu zayıflık nedeniyle de Allah’ı razı etme ve dini gereği gibi yaşama konusunda son derece şevksizdirler. Bu kimseler kendi şevksizliklerinden dolayı hem sözleriyle hem de tavırlarıyla iman edenlerin şevklerini kırmak ve onları yılgınlığa düşürmek isteyebilirler.
Ancak gerçekten inanmış olanlar ne bu sözlerden ne de tavırlardan etkilenmezler. Çünkü onlar Allah’ın, “Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın va’di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum Suresi, 60) ayetiyle bildirdiği gibi, çevrelerindeki bazı insanların bu şevksizliklerinin aslında kesin bilgiyle inanmıyor olmalarından kaynaklandığını bilmektedirler. Bu nedenle de şevklerini kaybetmedikleri gibi aksine bu kişilerin dine hizmet etmediklerini, Kuran ahlakının yayılması için hiçbir çaba harcamadıklarını gördükçe daha da mücadele azimleri artar. Hem onlara örnek olup Kuran ahlakını hatırlatmak hem de kendileri doğru olanı en güzel şekilde yaşamak için daha da şevklenirler. Değerli İslam büyüğü Bediüzzaman Said Nursi, Allah rızası için samimi bir gayret içinde olan insanların, şevksiz insanlara nasıl yaklaştıklarını bir sözünde şöyle ifade etmiştir:
“Başkalarının füturu (gevşekliği) ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebeptir. Zira, gidenlerin vazifelerini bir derece yapmaya kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.” (Kastamonu Lahikası, s. 37)
Bediüzzaman’ın yukarıdaki sözüyle ifade ettiği gibi, kalbinde hastalık olan kimselerin dine hizmet etmekten kaçışlarını her görüşlerinde salih müminler dine daha da büyük bir şevkle hizmet ederler. Şevksiz insanların Kuran ahlakını yaşamada ve insanlara anlatmada gösterdikleri gevşeklik, üzerlerinde çok büyük bir sorumluluk olduğunu bir kez daha hatırlatır. Gevşek insanların güzel ahlakı yaşamaktaki isteksizliklerini görmek müminlerin daha da güzel bir ahlak göstermelerine vesile olur. Kesin bilgiyle iman etmeyenlerin Allah’a ve elçilerine olan itaatsizliklerine karşılık inananlar anında “işittik itaat ettik” diyerek itaatli bir tavır gösterirler.
Kalbine imanı yerleştirmemiş olanlar, bunlar gibi daha pek çok konuda müminler için -istemeden de olsa- hayra vesile olurlar. Ama hiçbir şekilde şevksizlikleriyle müminleri olumsuz yönde etkileyemezler. Çünkü Müslümanlar şevklerini ve imanlarını beraber oldukları insanların tavırlarına göre değil, Allah’ın rızasını ve beğenisini kazanmaya göre ayarlarlar. Dahası müminler bu kimselerin din konusundaki gevşekliklerini görmeseler dahi, yine de Allah’ın emirlerini yerine getirme konusunda olabilecek en fazla şevki gösterirler. Ancak bu kimseleri görmek onlar için bir nevi hatırlatma gibi olur ve onlar açısından hayra dönüşür. Gevşeklik gösteren kişi bu tavrıyla kendi ahiretini göz ardı ederken bir yandan da fark etmeden salih müminlerin şevkini kamçılamış, onları teşvik etmiş olur.