… Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür… (Al-i İmran Suresi, 118)

Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkar etmenizi içten arzu etmişlerdir. (Mümtehine Suresi, 2)


Allah’ın adetullahı gereği tarihin başlangıcından bu yana, her zaman için mümin topluluklarının karşısında inkar edenlerden 
oluşan karşı bir grup olmuştur. Yüce Rabbimiz Kuran’da, inkarcı mücadeleye kendini adamış olan bu topluluğun, bu konuda amansız bir kararlılık içerisinde olduklarını bildirmiştir. Bu öyle bir kararlılıktır ki, inkarcılar bu uğurda, herşeyden çok sevdikleri dünya hayatlarını; mallarını, canlarını hiç düşünmeden gözden çıkarırlar. Ahirete inanmayan, sadece bir kez yaşayıp ölüp yok olacaklarına inanan bu insanlar, gençliklerini, tüm enerjilerini, kariyerlerini, yeteneklerini sırf Müslümanlara zarar verebilmek uğruna bir kenara bırakırlar.

Kuşkusuz ki bu çok büyük bir mucizedir. Normalde, müminlere zarar vermeyi ne kadar çok isteseler de, inkar edenlerin, dünya hayatına olan sevgilerinin, müminlere olan kinlerinden daha ağır basması gerekirdi. Çünkü inkar edenler, dünya hayatına çok delice bir hırsla bağlanırlar. Bu dünyada tek bir menfaat elde edebilmeleri dahi onlar için çok hayati bir konudur. İnsanlar arasında itibar elde edebilmeyi, işlerinde sınırsızca ilerleyip yaşadıkları toplumun en tanınmış, en zengin, en önde gelen, en özenilen insanları olabilmeyi çok önemli görürler. Hayatlarını Müslümanlara karşı mücadele etmeye adamaları ise, gözü dönmüşcesine bir tutkuyla bağlandıkları tüm bu isteklerini terk etmeleri demektir. Çünkü Müslümanlarla mücadele edebilmeleri, mallarını dünya uğruna değil, bu uğurda harcamalarını gerektirir. Kendilerine menfaat sağlayamayacak bir konuda tüm mallarını tüketecek şekilde harcama yapmaları, normal şartlarda onlar açısından akıl alacak bir durum değildir. Bu onların cahili mantığına göre çok açık bir zarardır. Ama bunu yaparlar. Hem de hiç düşünmeden, hatta büyük bir şevk, heyecan ve mutlulukla. Kuran’da inkarcıların müminlerle mücadele için mallarını hiç tereddütsüz gözden çıkardıkları şöyle haber verilmiştir:

Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah’ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar… (Enfal Suresi, 36)

Allah’ın adetullahı gereği inkar edenler, mala olan onca sevgilerine rağmen müminlere zarar vermek için sahip oldukları malları son noktasına kadar harcamaya devam edeceklerdir. İnkarcıların Müslümanlara ve din ahlakının yaşanmasına duydukları kin ve öfke o kadar şiddetlidir ki, bu uğurda sadece mallarını harcamakla kalmazlar. Hayatlarını da feda ederler. Halbuki normalde, ne kadar kin ve öfke dolu olsalar da, yine de “bana ne, başkası yapsın” diyerek, hayatlarından, ideallerinden vazgeçip, dünya hayatındaki nefsani isteklerinden feragat edip böyle bir mücadeleyi hayatlarının amacı haline getirmemeleri gerekirdi. İşte bu Allah’ın büyük mucizesidir.

Nitekim bu kişilere malınızı, canınızı Allah yolunda; insanlara güzel ahlakı anlatma yolunda harcayın dense, bunu hiçbir şekilde yapmazlardı. Sahip oldukları maddi manevi değerlerin çok cüzzi bir miktarını bile bu uğurda asla kullanmazlardı.

İşte bu nedenle de yukarıda yer alan Enfal Suresi’nin 36. ayetinin devamında müminler aleyhinde yürüttükleri çabalarının inkar edenler için sonsuz bir yürek acısı, azap ve pişmanlığa dönüşeceği bildirilmiştir:

“… Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.” (Enfal Suresi, 36)


Bir başka ayette ise inkar edenlerin, hak dine ve Müslümanlara karşı yürüttükleri mücadelenin karşılığı şöyle haber verilmiştir:

Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah’tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur. (Ra’d Suresi, 34)


Bu konuda unutulmaması gereken bir diğer önemli gerçek de, inkar edenlerin 
müminlere hiçbir zaman zarar veremeyecekleri ve hiçbir zaman için başarılı olamayacaklarıdır. Kötülük arayışıyla yaptıkları her şey, sonucunda müminlerin lehine dönecek; dünyada ahirette müminlere ulaşacak nimetlerin artmasına, mutluluklarına, neşelerine, güçlenmelerine, maddi manevi sıhhat bulmalarına ve hepsinden önemlisi Allah’ın rızasını kazanmalarına vesile olacaktır. Kuran’da Allah’ın bu mucizesi müminlere şöyle müjdelenmiştir:

Sonra Biz, elçilerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü’minleri kurtarmamız Bizim üzerimize bir haktır. (Yunus Suresi, 103)

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur… (Al-i İmran Suresi, 160)

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez… (Al-i İmran Suresi, 120)

Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani bir topluluk, size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, (Allah,) onların ellerini sizlerden geri püskürtmüştü… (Maide Suresi, 11)

Allah, yazmıştır: “Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de.” Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)


Ayrıca inkarcıların müminlere zarar verme çabaları, Müslümanlar açısından çok büyük hayır ve hikmetlere vesile olmaktadır. Müslümanların karşısında, onların din ahlakını yaşamalarına ve insanları da Kuran ahlakına çağırmalarına karşı ciddi şekilde mücadele veren bir topluluk olması; dolayısıyla Müslümanların ciddi zorluklarla karşılaşmaları, ahirette Allah’ın vadettiği üstün bir ecirle karşılık bulabilmeleri açısından çok değerli bir imtihan ortamıdır. İşte salih müminler de, inkar edenlerin tarih boyunca sürgelen amansız mücadelesine bu gözle bakar ve bu durumu Yüce Rabbimiz’in rızasını kazanabilmeleri için yaratılmış çok önemli bir nimet ve hayırlı bir vesile olarak değerlendirirler.