Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah’a ve İslam’a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma Suresi, 11)
Bu ayette din ile, kendi dünyevi menfaatleri arasında tercih yapan insanlardan bahsedilmektedir. Genelde cahiliye toplumlarının din ahlakını yaşamaktan kaçınmasının ortak birkaç sebebi vardır. Ayette bu sebeplerin en önemli iki tanesine dikkat çekilmektedir. Ticaret ve eğlence.
Ticarete dikkat çekilmesinin hikmetlerinden biri, maddi menfaatin insanların büyük çoğunun en büyük zaaflarından biri olmasıdır. Nitekim insanların bir kısmı, maddi menfaatleri uğruna çoğu zaman dinin birçok hükmünü gözardı ederler. Bu kimi zaman 5 vakit namaz, oruç, tesettür ibadetlerde, kimi zaman ahlaki bir davranışta kimi zaman da dinin başka bir hükmünde kendini gösterir. Bazı insanların servet artırımı konusunda bu derece hırslı olmalarının sebebi, zenginliğin var olan bütün problemleri çözme gibi büyülü bir gücü olduğu yönündeki yanlış inancıdır. Bu insanlar elde edemedikleri ve özlemini duydukları her türlü imkana, zenginlik sayesinde kavuşacaklarına inanırlar. Bunlar arasında mutluluk, iç huzuru, güvenlik hatta ölümsüzlük vardır. Zengin olmalarının ölümlerini bile geciktireceğini ve dünyada onları daha kalıcı yapacağını zannederler. Bu nedenle cahiliye insanları büyük bir hırs ve tutkuyla, bütün vakit ve imkanlarıyla ticarete yönelirler. Ancak hiçbir zaman bu hedeflerine zenginlikle ulaşamazlar. Nitekim bu güne kadar hiçbir insanın mülkü onun ölümünü veya yaşlanmasını engelleyememiştir. Çünkü bir insana fayda veya yarar verme gücüne sahip olan tek güç, mülkün gerçek sahibi olan Allah’tır. Ayrıca zenginlikle elde edilmek istenen iç huzurunun, güvenliğin ve mutluluğun tek şartı vicdanlı, Kuran’a ve sünnete tam uyan, Allah’a gönülden teslim olmuş bir hayat sürmektir.
Ayette bazı insanlar için din ahlakının gereklerinin gözardı edilme sebebi olarak bildirilen ikinci konu ise eğlencedir. Eğlenmek de insanların bir kısmı için büyük bir tutkudur. Elbette bir insanın mutlu, neşeli, dışa dönük ve canlı olması güzel özelliklerdir. Ancak burada üzerinde durulan husus, Allah’tan uzak cahilce bir eğlence anlayışıdır ki, aslında böyle bir ruh halinde bir insanın gerçekten mutluluk ve keyif duyması asla mümkün değildir. Bahsettiğimiz cahilce eğlencenin bu derece büyük bir tutku olmasının sebebi de, söz konusu insanların bunu kendilerince bir kurtuluş ve bazı gerçeklerden bir kaçış olarak görmeleridir. Vicdan azabının ruhlarına verdiği sıkıntı ve azabı ülke ülke gezerek veya bol bol insanla tanışarak üzerlerinden atabileceklerini zannederler. Halbuki insanların dinin gereklerini gözardı ederek, ticaret ve eğlenceyle ulaşmak istedikleri hedefler, ancak din ahlakını yaşadıkları zaman elde edebilecekleri hedeflerdir. Kalpler Allah’ın elindedir ve Allah kalplere mutluluğu ancak Kendi dinine uyulduğunda vereceğini vadetmiştir. (Rad Suresi, 28)
Aynı zamanda ayette hatırlatılan çok önemli bir konu daha vardır: Allah Katında kazanılacak olan, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır. Dünyanın en güzel evleri, arabaları, manzaraları, kıyafetleri, sanat eserleri veya mücevherleri cennetteki zenginliğin yanında son derece köhne ve basit kalacaktır. Dünyanın eğlencesi ise her zaman eksik, yarım ve kusurludur. Ancak eğlencenin, coşkunun ve mutluluğun gerçek yeri Allah’ın bir şölen yeri olarak tarif ettiği cennettir.
Bu nedenle Müslümanlar hiçbir zaman dinin herhangi bir hükmünü ticaret veya eğlence için gözardı etmez ve ertelemezler. Allah Kuran’da müminlerin bu özelliklerini şöyle bildirmiştir:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)