Dini anlatan bir kişinin öncelikle bilmesi gereken şey her anlattğı kişinin ilk anda iman etmeyebileceğidir. İnsanlar gerek o ana kadar aldıkları eğitim, gerekse çevrelerinin etkisi nedeniyle kendilerine yapılan bu tebliğe olumsuz tepki verebilir, hatta dinlemeyi dahi reddedebilirler. Her insan doğruyu ve hakkı duyduğu anda iman etmeyebilir. Bu nedenle de tebliğ yaparken ilk yapılması gereken şey fıtraten dine, güzel ahlaka eğilimi olan,vicdanlı kişileri seçmektir. Buna karşın, sevgisiz, katı ruhlu, güzel ve doğru söze karşı vicdanı kapalı, kendini beğenmiş, kibirli tavırlar sergileyen bir kimseye tebliğ yapmaya çalışmanın bir önceliği yoktur. Elbette müslüman ulaşabildiği her insana dini anlatmak ve tebliğ yapmakla sorumludur. Allah Hz. Musa (as)’a Firavun’a bile tebliğ yapmasını, tebliğ yaparken yumuşak söz söylemesini ve bu yöntemin Firavun’un kabinde bir etki meydana getirmesinin umulabileceğini belirtmiştir.

Ancak müslüman tebliğ yaparken vicdanlı, güzel huylu, hakkı ve doğruyu görüp uygulamaya yatkın bir insanı, güzel söze kapalı, inkarında direten ve ısrarla vicdansızlık yapan bir insandan daha önde tutar. Tümüne Allah’ın dinini anlatır ama öncelikli olarak vaktini dine yatkın olan kişiye ayırır. Nitekim Allah Ala Suresinin 10. ayetinde öğüt alıp düşünecek olan yani müslümanın tebliğde öncelik vermesi gereken kişiyi şu şekilde tarif etmiştir:

“Allah’tan içi titreyerek korkan öğüt alıp düşünür.” (Ala Suresi 10)

Allah, bir başka ayetinde de şöyle buyurur:

Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin. Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır. (Neml Suresi, 80-81)

Bir başka surede yine iman edecek ve etmeyecek olanlar arasındaki farkı Allah şöyle bildirir:

Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık inanmazlar. Gerçekten Biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır. Biz önlerinde bir sed, arkalarında bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler. Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar. Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah’)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele. (Yasin Suresi, 7-11)

Mümin, tebliğ yapmaya karar verirken, bu kıstaslara göre düşünmek durumundadır. Eğer muhatap olduğu kişide herhangi bir vicdan ya da samimiyet işareti görmüyorsa, tebliğde ısrar etmek zaman kaybı olacaktır. Çünkü birçok ayette vurgulandığı gibi, insanların çoğu iman etmezler. Müminin görevi tüm insanları doğruya ve hakka davet etmek ancak davet ettiği kişiler içinde vicdanlı ve güzel ahlaka yatkın olanları birinci plana alarak onların hidayetine vesile olmaktır.