Her insan yetişkin olana kadar bir çocukluk dönemi yaşamış ve bu yaşlarda gösterdiği karakterin çevresindeki insanlar üzerindeki etkisine şahit olmuştur. Çocuk olmanın kişiye sağladığı doğal birtakım avantajları olduğunu görmüş, insanların çocuklara içten bir sempati ve anlayış ile yaklaştıklarını tecrübe etmiştir. Tüm bu tecrübeler kişilerin aklında yer etmiş ve hangi tavrın nasıl bir tepkiyle karşılaşacağı konusunda bilgi sahibi olmalarını sağlamıştır. Kimi insanlar ilerleyen yaşlarında da, sıkıştıklarını düşündükleri bazı anlarda, geçmişteki bu tecrübelerine dayanarak çocuk karakterine ilişkin birtakım özellikler gösterirler. Ancak bunları hala çocukluktan kurtulamadıkları için değil, bu şekilde davrandıklarında etraflarındaki insanlarda çocukluklarındaki gibi yine sempati, merhamet, acıma gibi etkiler oluşturabileceklerine inandıkları için yaparlar. Özellikle de hata yaptıklarında, bu tavırlarının karşılarındaki insanlar tarafından makul görülebilmesi için bu yönteme başvururlar. Çünkü çocuklar henüz bir gelişme ve eğitim süreci içerisinde olduklarından, pek çok konudaki hatalarını bilinçli olarak yapmazlar. Bundan dolayı çocuklara, gösterdikleri yanlış tavırlardan dolayı kızılmaz; aksine anlayış, hoşgörü ve şefkat ile karşılık verilir. Yaptıkları hemen herşey makul karşılanır; “çocuktur, ne yapsa yeridir”, “çocuk aklı işte”, “çocuktur aklı ermez” gibi değerlendirmelerle yaklaşılır. Ancak elbette ki belirli bir eğitim sürecinin ardından her insan olgun ve akıllı bir kişilik sahibi olabilecek bir seviyeye ulaşır.

Şeytanın insanlara öğrettiği önemli samimiyetsizliklerden biri olan bu kasıtlı çocuklanma tavrı, Kuran ahlakını yaşamayan insanlar arasında belki beklenen karşılığı bulabilir. Ancak iman eden kimseler, Allah’a iman eden, ahirete inanan kişilerin imani bir olgunluk, istikrarlı ve dirayetli bir kişilik gösterebilecek bir akla sahip olduklarını bilirler. Bu nedenle nefisleriyle çatıştıkları anlarda eğer çocuk karakterine benzer tavırlar gösterilirse bunların şeytanın etkisinden kaynaklandığını anlarlar. Çünkü Allah’ın insanlara bildirdiği sorumlulukların yerine getirilmesi ve Kuran ahlakının yaşanabilmesi için akıl ve şuur açıklığının gerektiğini bilirler. Aynı zamanda Allah’ın gücünü, hesap gününün varlığını, cehennem azabının zorluğunu bilerek, kolaylıkla anlayıp güç yetirilebilecek konuları bile bile anlamazlıktan gelip çocuklanmanın insana nasıl bir sorumluluk yükleyeceğinin de farkındadırlar.

Şeytan kimi insanlara tüm bu gerçekleri unutturur ve kendilerini masum gösterebilmeleri için onları bu gizli yöntemin ardına saklanmaya teşvik eder. Bazen yalnızca bir hata yaptıklarında, samimiyetsizliklerini örtebilmek için bu yola başvururlar. Kişilikli ve aklı başında bir insanın ses tonu yerine, acizliklerini ve masumluklarını ifade edeceğini düşündükleri bir çocuk sesi ile konuşurlar. Kimi zaman konuşamama taklitleri yapar; söyleyecekleri kelimeyi bulamıyormuş, ne demek istediklerini ifade edemiyormuş hatta cümle dahi kuramıyormuş gibi davranırlar. Çok heyecanlanmış, aklı karışmış ve konuyu toparlayamıyormuş gibi yaparak karşı tarafı masum oldukları yönünde etkilemeye ve kendilerini acındırmaya çalışırlar. Bir yandan da bu şekilde vakit kazanarak, kendilerini nasıl temize çıkarabilecekleri konusunda kendilerine yeni yöntemler ararlar. Halbuki konuşamama gibi bir sorunları yoktur.

Aynı şekilde bakışlarında da hiçbir sorun yoktur. Ama bu yönde de samimiyetsiz bir yola başvurur, kurnazlıklarını ve sahtekarlıklarını gizlemek için olabildiğince saf bakışlarla bakarlar. Bununla da sanki hiçbir şeyden anlamaz, sinsilik nedir, kötülük nedir bilmez bir izlenim oluşturmaya çalışırlar. Keskin, dikkatli ve akıllı bakışlarla bakabilen kimseler oldukları halde, kasıtlı olarak bu bakışlarını saklayarak çevrelerindeki insanları aldatmayı hedeflerler.

Çocuklanan sesin, kesik konuşmaların ve saf bakışların yanı sıra, -yine hiç öyle olmadıkları halde- beceriksizlik gösterileri yaparak, vermek istedikleri çocuk imajını güçlendirmeye çalışırlar. En basit şeyleri bilmiyor, beceremiyor gibi bir tavır içerisine girerler. Bununla, ‘tıpkı bir çocuk gibi’ sorumluluk yüklenemeyecek kimseler olduklarına kanaat getirtmeye çalışırlar. Böylece kendileri hakkında “o safi niyetlidir, kötülük yapamaz; istese de bilmez, beceremez” dedirterek şefkat duyulması gereken, zararsız ve masum bir insan imajı oluşturmaya çalışırlar. Dikkat çeken önemli bir başka özellikleri ise, işlerine geldiği zaman çocuk taklidi yapıp çevrelerindekileri gerçek hallerinin bu şekilde olduğuna inandırmaya çalışan bu kişilerin, menfaatleriyle çatıştıkları anlarda birdenbire karakter değiştirmeleridir. Bir anda çocuklanan, etrafına saf bakışlarla bakan, derdini anlatmaktan aciz, beceriksiz kişi gider, son derece dikkatli ve kişilikli bir insan gelir.

Bazen de boş bulundukları bir anda gerçek yüzleri ortaya çıkar ve şeytanın etkisi altında olduklarına dair alametler açıkça görünür. Ancak bunun fark edildiğini anladıklarında hemen toparlanır ve çevrelerine vermek istedikleri imaja uygun olarak çocuk taklidi yapmaya geri dönerler. Tüm bu samimiyetsiz yöntemler ise bu kimselerin çocuk karakterini, şeytanın bir oyunu olarak kasıtlı bir tavır olarak uyguladıklarını ortaya koymuş olur.

Görüldüğü gibi, şeytan bu kişileri telkinleriyle peşinden sürüklemekte ve istediğini yaptırmaktadır. Oysa Allah bir ayetinde “Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder…” (Nur Suresi, 21) sözleriyle kendilerini temize çıkarmak için şeytanın peşinden giden insanları bu ahlak bozukluğuna karşı uyarmaktadır.

Kuşkusuz bir insanın aklı başında, kişilikli, güzel bakan, güzel konuşan, yetenekli, normal, samimi bir insan olmak varken çocuk ahlakını tercih ederek kendini bunların tam tersi şekilde tanıtmaya çalışması, aklın kabul edebileceği bir tercih değildir. Bu insanların şeytanın etkisiyle böyle bir karakter sergiledikleri çok açıktır. Şeytan bu kişileri samimiyetsizliğe teşvik edip ardından da onlara bunu gizlemenin yollarını göstermiş ve çocuklanırlarsa masum görüneceklerine inandırmıştır. İman eden bir kimsenin, Allah’ın gücünü, Kuran ayetlerini bilerek samimiyetsizliğe yanaşması ise ahirette onu büyük bir azabın içerisine sürükleyebilir. Kuran’ın “… Allah’ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin ve Allah’ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitab’ı ve hikmeti anın. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah herşeyi bilendir.” (Bakara Suresi, 231) ayetiyle Allah insanları “ayetleri bir oyun konusu edinmemeleri” konusunda uyarmıştır. Bir kimsenin, şuuru açık ve aklı yerindeyken, Allah’ın ayetlerini açık bir şekilde kavrayabiliyorken kasıtlı olarak çocuk imajına bürünmeye çalışması bu ayetin hükmüne girebilir. (En doğrusunu Allah bilir)

Böyle bir durumda akıl ve iman sahibi bir kimsenin yapması gereken, insanların gözünde temize çıkabilmek için samimiyetsiz yöntemlere başvurmak değil, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmayı hedeflemesidir. Bunun için yapacağı ise samimi olmak ve hatalı bir davranışta dahi bulunsa bunu örtmek yerine Allah’ın affediciliğine sığınıp tevbe etmektir.