Bazı insanların, çevrelerindeki kişileri iyi niyetli ve masum olduklarına inandırabilmek için başvurdukları samimiyetsiz yöntemlerden biri, manevi değerleri kullanmaktır. Kuran ahlakıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan bir yaşam süren kimseler dahi, kendilerini iyi niyetli ve temiz kalpli kimseler olarak tanıtmak için gerektiğinde Allah’ın adını anar; dindar olmanın, Allah’tan korkmanın, vicdanı kullanmanın öneminden bahsedebilirler. Ancak Allah’ın adını zikrederken, Allah’ın büyüklüğünü, yaptıkları samimiyetsizlikleri bildiğini ve bundan dolayı kendilerini azaplandırabileceğini düşünmezler.

Toplumda bu samimiyetsiz tavrın pek çok örneğine rastlanır. Bunlar arasında en bilinenlerden biri, bu tip insanların her zor durumda kalışlarında, hemen “Allah’ın adı üzerine yalan yere yemin etmeleri”dir. Bu yolla, ortada masum olduklarına dair inandırıcı hiçbir delil olmasa ve hatta haksızlıkları çok açık olsa bile, karşı tarafı kolaylıkla ikna etmeyi başaracaklarını sanırlar. Çünkü Allah’ın adını söyleyerek yemin etmekle insanların vicdanlarında derin bir etki bırakacaklarını düşünürler. Özellikle de dindar insanlar arasında bu yöntemin çok daha etkili olacağına inanırlar.

Bu kimselerin kendilerine masum imajı verebilmek için tek yaptıkları Allah’ın adını kullanarak yemin etmek değildir. Kendilerini temize çıkarabilmek için mümkün olan tüm imani öğeleri bu yönde kullanmaya çalışırlar. Örneğin gösterdikleri tavır bozukluklarını makul bir zemine oturtabilmek için uzun uzun imani içerikli konuşmalar yaparlar. Güzel ahlaka ne kadar önem verdiklerini, kötülükten nasıl dikkatle sakındıklarını, bu konuda ne kadar hassasiyetle davrandıklarını anlatırlar. Yanlış bir tavrın ahiretteki karşılığından çekindikleri için, bu tür davranışlardan daima kaçındıklarını dile getirirler. Ancak menfaatleriyle çatışan herhangi bir durumla karşılaştıklarında, bu anlattıklarının tam tersi bir tavır göstermeleri samimiyetsizliklerini ortaya koyar.

Yine bu yönde başvurdukları bir başka samimiyetsiz yöntem ise, yaptıkları kötülükleri örtüp bunlara makul açıklamalar getirebilmek için Kuran ayetlerini kendi çarpık mantıklarıyla yorumlamaya çalışmalarıdır. Allah Kuran’da tüm ayetlerin apaçık bir dille indirildiğini bildirmiştir. Dolayısıyla Kuran’da yer alan tüm ayetlerde ifade edilen anlam çok anlaşılırdır. Ancak şeytanın etkisi altına giren kimseler, kendilerini haklı çıkarabilmek için çirkin bir cesaret göstererek yaptıkları vicdansızlıklarını, yanlış yorumlar katarak söyledikleri ayetlere dayandırmaya çalışırlar.

Bu gibi şeytani yöntemler, olayları Kuran’a dayalı bir akıl ile değerlendirmeyen kimselerde kimi zaman gerçekten de etkili olabilir. Ancak Müslümanlar, kişilerin tavırlarını Allah’ın Kuran’da bildirdiği ölçülere göre değerlendirirler. Bir kimsenin sadece diliyle Allah’ın isimini anması veya Allah’ın adı üzerine yemin etmesi, konuşmalarında dini öğelere yer vermesi, kalbinin ne kadar temiz olduğunu dile getirmesi, o kişinin samimiyetine kanaat getirebilmek için yeterli değildir. Çünkü tüm bunlar kalplerinde hastalık bulunan insanların, iman edenleri yanıltabilmek için taklit edebilecekleri davranışlardır. Gerçek samimiyetin göstergesi, kişinin sözleriyle dile getirdiklerini, tavırlarıyla da uygulaması, kötülüğün gizlisinden de açığından da titizlikle sakınmasıdır.

Bunun da ötesinde böyle bir tavır bozukluğu içerisinde olan bir kişinin asıl unutmaması gereken, insanlardan gizlemeyi her ne kadar başarsa da, yaptığı kötülüklerin hepsine Allah’ın şahit olduğudur. “… Onlardan hiçbir şey Allah’a karşı gizli kalmaz…” (Mümin Suresi, 16) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah yapılan her kötülüğü ve bunları örtebilmek için öne sürülen her samimiyetsiz mazereti tüm detaylarıyla bilmektedir. Bu nedenle insanın tüm bunların hesap gününde karşısına çıkacağını bilerek hareket etmesi, Allah’ın rızasına uygun bir ahlak göstermeyi hedeflemesi gerekmektedir.