Peygamberler Allah’a bağlılıklarıyla, derin Allah korkuları ve Allah’a olan güçlü sevgileriyle bütün Müslümanlara örnek olmuşlardır. Allah’ın kendilerine verdiği tebliğ görevini hakkıyla yerine getirmiş, insanları kötülükten men etmiş, iyiliği emrederek onları güzel ahlaka davet etmişlerdir.

Peygamberleri üstün kılan çok sayıdaki özellikten biri de, inkarcılar tarafından kendilerine yöneltilen baskı ve şiddet karşısında gösterdikleri güçlü, mütevekkil ve kararlı yapıdır. Peygamberleri kendilerine örnek alan Müslümanlar da yaşadıkları toplum içinde akılcı düşünce ve davranışları, güçlü kişilikleri ve samimi üslupları, asil görünümleriyle dikkat çekerler. Peygamberler gibi, onlar da hiçbir olay karşısında korku ve üzüntüye kapılmaz, her olayı hayırla değerlendirir ve etraflarındaki insanları durmaksızın iyiliğe davet ederler. Allah’ı çok anar, karşılaştıkları her olayı tek dostları olan Allah’ın yarattığını bilir, şeytanın boş vaatlerini tereddüt dahi etmeden aşar, dünyanın geçici heveslerine tamah etmezler.

İman edenlerin bu üstün özellikleri; dünyanın aldatıcı süsüne meyletmemeleri, hiçbir olayda paniğe, üzüntüye kapılmamaları, korkmamaları ve her zaman itidallerini korumaları, Kuran ahlakını bilmeyen ve yaşamayan insanlar tarafından hayretle karşılanabilir. Özellikle de, dinlerini yaşamamaları ve Allah’ın dinini tebliğ etmemeleri için inkarcıların baskı ve şiddetine maruz kalmalarına, dahası onlar tarafından sürgün, hapis ve hatta ölümle tehdit edilmelerine rağmen, salih müminlerin yine de son derece rahat, mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamaları iman etmeyenlerin asla kavrayamadıkları bir durumdur.

Müslümanlar inkarcıların baskı ve tehditlerine rağmen çok huzurlu bir yaşam sürerler

Güzel ahlakı savunuyor ve insanlara tavsiye ediyor olmalarından dolayı toplumun bazı kesimleri tarafından şiddetli baskıya maruz kalan Müslümanların, karşılaştıkları her türlü zorluğa rağmen ibadetlerini ve güzel ahlakı eksiksiz uygulamaya devam etmeleri Allah’a olan bağlılıklarının açık bir göstergesidir. Hiç kuşku yok ki bunlar taklidi mümkün olan davranışlar değildir. Bu, yalnızca samimi olarak Allah’tan korkan müminlere has bir tutumdur.

Sürekli olarak Kendisi’ne yöneldikleri, dua ettikleri, yakınlığını ve rızasını kazanmak için O’nun hoşnut olacağı davranışlar sergiledikleri, dolayısıyla bütün hayatlarını yalnızca O’na adadıkları Rabbimiz’in yarattığı her olayı güzel gören Müslümanların neşelerinin sebebini merak eden, ama hiçbir şekilde anlayamayan inkarcılar, hayatları boyunca bu neşe ve huzurun küçük bir benzerini dahi yakalayamazlar. Ne kadar çok mutluluğun peşinden koşsalar da, değer yargılarının bozuk olması sebebiyle gerçek mutluluğu bir türlü bulamazlar. İman edenler ise doğal bir sevinç ve mutluluk duyarlar, Allah’ın kendilerine olan cennet vaadiyle ümitlenip sevinirler, Allah’ın kendilerine verdiği iman ile neşelenirler. Allah’ın ayetlerini görebiliyor olmaktan, peygamberlerle ve bütün takva müminlerle ahirette kardeş olma ümidini taşımaktan, Allah’ın inayeti altında olmaktan ve daha pek çok sebepten dolayı her an büyük bir neşe içindedirler. İman, benzersiz bir lüks, Allah’tan muhteşem büyük bir nimettir. Kendisine iman verilen bir kişi Allah’tan çok büyük bir lütfa erişmiştir.

Müslümanların üzerindeki manevi güç inkar edenleri korkuya sevk eder 

Allah Müslümanların karşılaştıkları zorluklar ve inkarcılar tarafından kendilerine yöneltilen tehditler karşısında ümitsizliğe ve yılgınlığa kapılmamalarını ayetlerinde şöyle belirtmektedir:

Onlar, kendilerine insanlar: “Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun” dedikleri halde imanları artanlar ve: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)

Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir. (Hac Suresi, 35)

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Müslümanların başlarına ne gelirse gelsin Allah’a bağlı kalmaları, güçlü, kendinden emin, kararlı ve aynı zamanda huzurlu hallerini devam ettirmeleri inkar edenleri şaşkınlığa uğrattığı gibi, aynı zamanda onları korkuya da sevk eder. Nitekim bu, onların hiç alışık olmadıkları bir davranış biçimidir. Onlar en ufak bir zorlukta ümitsizliğe kapılan, küçük bir olumsuzlukta hemen moralleri bozulan insanlardır. Müminlerin üzerindeki bu manevi gücün kaynağının iman olduğunu anlayamaz, gördükleri bu kararlılık karşısında dehşete kapılırlar. Allah ayetlerinde, inkarcıları, müminlerin güçlü imanları ve kişilikleri karşısında duydukları korkuyu şöyle bildirmektedir:

Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler. Arslandan korkup-kaçmışlar. (Müddessir Suresi, 50-51)

Herhalde içlerinde ‘dehşet ve yılgınlık uyandırma bakımından’ siz, Allah’tan daha çetinsiniz. Bu, şüphesiz onların ‘derin bir kavrayışa sahip olmamaları’ dolayısıyla böyledir. (Haşr Suresi, 13)