Müslümanlar Kuran ahlakını samimi olarak yaşayan kişilerdir ve, “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139) ayetinin bir tecellisi olarak girdikleri ortamlarda hal ve davranışları ile hemen dikkat çekerler. Kaliteli ve asaletli duruşları, her konuda kendini belli eder. Bunun bir sonucu olarak da bu kaliteyi görenler, Müslümanlara imrenir ve bu takdirlerini dile getirirler. Bazı insanlar ise kimi zaman kıskançlıkları veya kibirleri dolayısıyla aslında Müslümanlara hayranlık duymalarına rağmen tamamen farklı davranmaya çalışırlar. Müslümanlar hakkında olumsuz, küçümseyen konuşmalar yaparak, alaycı ifadeler kullanarak bu hayranlıklarını gizlemeye çalışırlar. Ancak Müslümanlara duydukları hayranlık bir şekilde dışarı yansır. Bu yansıma kimi zaman espriler, imalar ve üstü kapalı ifadelerle kimi zaman da açık ifadelerle ortaya çıkar. Müslümanlar her alanda Allah’ın izniyle bir üstünlük içindedir. Çoğu zaman belli edilmese dahi bu güzel ahlaklı insanlara karşı içten içe böyle bir hayranlık her zaman mevcuttur.
İman Etmeyenlerin Müslümanlara Gizli Bir Hayranlık Duymalarının Sebepleri
1 – Din Ahlakını Yaşamak Konusundaki Kararlılıklarından Dolayı …
İman etmeyen insanlar, yollarına çıkarılan birkaç engelle ya da aldıkları olumsuz birkaç eleştiriyle, gönülden inandıklarını iddia ettikleri bir konuda dahi çelişkiye düşebilirler. Dolayısıyla kendileri için önemli olan konularda bile kararlılık gösteremez ve diğer insanlardan etkilenirler. Kendilerinde göremedikleri bu kararlı ahlakı gösterebilmek için güçlü bir inanca sahip olunması gerektiğini bildikleri ve müminlerin şartlar ne olursa olsun kararlılıkla din ahlakına göre yaşadıklarına ve Allah’ın yoluna her geçen gün daha güçlü bir şekilde bağlandıklarına şahit oldukları için de bundan etkilenir ve müminlere karşı içten içe gizli bir hayranlık duyarlar.
Müminlerin bu vasıflarının kaynağı, kuşkusuz ki Allah’a olan güçlü imanları ve O’nun rızasını aramakta gösterdikleri titizliktir. Hiçbir zorluk, tek amaçları Allah’ın rızasını kazanmak olan müminleri, O’nun emirlerini yerine getirmekten alıkoyamaz. Bir mümin alabildiğine kararlı bir tutum ile hayatı boyunca gittikçe artan bir şevk ve azim içinde kulluk görevini yerine getirir ve Allah’ın izniyle O’nun emrettiği güzel ahlakı yaşamaktan vazgeçmez.
Kesin bir kararlılık ve güçlü bir irade; imanla, hidayetle ve tevekkülle birlikte gelen üstün bir mümin özelliğidir. Çünkü Allah’a tevekkül etmiş ve kadere iman etmiş bir kişi, hiçbir zorluk ve sıkıntı karşısında yılgınlık göstermez ve mücadele azmini yitirmez. Herşeyi yapanın Allah olduğunu bildiği için şevk ve heyecan içinde karşısına çıkan her ecir fırsatını değerlendirir ve hayırlarda yarışır. Çünkü müminler, Kuran’da “Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki-Allah ile yaptıkları ahde sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.” (Ahzab Suresi, 23) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah’ın rızasını kazanmak için ölünceye dek aynı kararlılık ve istikrarı gösteren kişilerdir.
2 – Olumsuz Gibi Görünen Olaylarda Dahi İtidalli ve Tevekküllü Davrandıkları İçin…
Evrendeki her varlığın Allah’ın kontrolünde olduğunu bilen bir mümin, hayatının her anında Allah’a güven duymanın ve teslimiyetin huzurunu ve mutluluğunu yaşar. İman etmeyenler içinse dünya, her an bir sıkıntı ya da zorlukla karşılaşılabilecek bir kargaşa ortamıdır. Hiçbir zaman tam bir güven ve huzur duyamazlar. Hoşlarına gitmeyen en ufak bir olayda itidallerini kaybederek moralleri bozulur. Bu nedenle de olumsuz gibi görünen bir olay karşısında itidalli ve tevekküllü bir ahlak sergileyen müminlere gıpta ederler. Müminlerin nasıl bu şekilde güçlü davranabildiklerini anlamaya çalışırlar. Oysa iman etmeyen insanlar şuuruna varamasalar da Allah insanları kolay olana davet eder. Her insanın ihtiyacı olan huzur ve mutluluğu yaşamak çok kolaydır. Tek yapılması gereken, kadere teslim olup Allah’a sonsuz bir güven duymak, tam bir teslimiyetle teslim olmak ve “Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır…“ (Rum Suresi, 30) ayetiyle bildirildiği üzere insanın yaratılışına uygun olan din ahlakını yaşamaktır. Allah’a duyulan güven ve teslimiyet yani tevekkül, iman edenlerin hayatları boyunca yaşadıkları büyük bir konfordur. Mümin, her olayın Allah’ın kontrolü dahilinde gerçekleştiğini bilir. Bu yüzden hiçbir olay karşısında sıkıntı, üzüntü ya da yılgınlık hissetmez. Hayatı boyunca karşılaşacağı her olay kaderindedir ve kaderini Yüce Allah belirlemiştir. Bu yüzden de mümin için hiçbir zaman “kötü” bir olay olamaz. Bazı olaylar o an için zahiren kötü gibi gözükse de, “…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) ayeti gereği, iman eden bir kimse Allah’ın kendisi için en hayırlısını dilemiş olduğundan emin olur ve Allah’a sonsuz bir güven duyar. www.Kuranahlaki.com
3 – Zorluk Anlarında Birbirlerine Daha da Güçlü Kenetlendikleri İçin…
Allah’a ve ahirete inanmayan insanların birlikteliklerinin temelinde genellikle dünyevi değerlere verilen önem ve yine dünyevi menfaatlere yönelik beklentiler vardır. Bu kimseler, bir araya gelmekle bir anlamda karşılıklı bir menfaat anlaşması yapmış olurlar; taraflar karşılıklı olarak birbirlerine destek olur ve böylece ortak menfaatler elde etmeye çalışırlar.
Bu ittifaka dahil olan kimseler, birlikteliklerinin karşılıklı bir güven ya da dostluğa dayanmadığını ve her ne kadar dile getirilmese de bu ittifakın birtakım şartlara dayalı olduğunu bilirler. Taraflardan birinin menfaat sağlayıcı vasfı ortadan kalktığında, ittifak da ortadan kalkar. Çünkü kurulan bu ittifak, sadece bir güç birliğinden ve menfaat beklentisinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla da beklentiler yok olduğunda kurdukları sözde birliğin bozulması da son derece doğaldır.
İnsanlar arasında gerçek bir dostluk ve ittifakı sağlayabilecek yegane güç olan tesanüd bağının meydana gelmesi ise ancak samimi iman ile mümkündür. İman sahipleri birbirlerini, araya hiçbir çıkar ya da menfaat beklentisi katmadan, halis niyetle ve sadece Allah rızası için sever, Allah rızası için birbirlerinin dostu olurlar. Bu dostluklarıyla, sağlam bir ittifakın temelini oluştururlar. İman etmeyen insanları imrendiren de zorluk anlarında daha da kuvvetlenen bu ittifaktır. Temeli Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu bağın bozulması Allah’ın izniyle hiçbir şekilde mümkün değildir. Yüce Allah iman edenlerin, Kendi yolunda birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak hareket ettiklerini şöyle bildirmiştir:
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saff Suresi, 4)
4 – Kıskançlık ve Rekabetten Uzak Durdukları İçin…
Kıskançlık, bazı insanların dünyaya olan bağlılıklarından kaynaklanan önemli bir tavır bozukluğudur. Kıskanç insanlar başkalarının iyiliğinden, güzelliğinden ya da başarısından zevk almak, mutlu olmak yerine bunlardan sıkıntı duyarlar. Kıskandıkları insanların imkana kavuşmaları onları mahzunlaştırır ve içten içe üzer. İçlerindeki bu hırs en çok da kendilerine zarar verir.
Dünya hayatının geçici bir imtihan mekanı olarak yaratıldığını kavramış olan müminlerin, bu dünyanın geçici süslerine karşı kıskançlığa kapılması mümkün değildir. Örneğin sırf zengin, iyi görünümlü ya da iyi imkanlara sahip diye bir insana karşı kıskançlık duymak, Kuran ahlakıyla bağdaşmaz. Yalnızca kaderi, tevekkülü, dünya hayatının gerçeğini ve herşeyi yaratanın Allah olduğunu kavrayamamış insanlar, rekabet ve hırs gibi duygulara kapılarak hareket ederler. Bu gerçeği bilmek ise mümini böyle bir hataya düşmekten alıkoyar. Bu güzel ahlakları, iş ilişkilerinden, aile ilişkilerine, arkadaş çevrelerinden en önemlisi iç huzurlarına kadar birçok konuda müminleri olumlu olarak etkilediği için de onların bu ahlakını gözlemleyen diğer insanlarda hayranlık duygusu uyanır. Kıskançlık ve rekabet gibi kişiyi birçok konuda geri düşüren tavır bozukluklarıyla vakit kaybetmeyen ve kendilerini yaptıkları işe odaklayan müminler, böylece iman etmeyen insanlardan her bakımdan üstün ve önde olurlar. (http://www.islamadonus.com)
5 – Görünümleri ve Konuşma Adapları ile Her Zaman Kaliteli Oldukları İçin…
İnsanlar yaratılışları gereği, yumuşak bir tonda, başkalarını rahatsız etmeyen, incitici olmayan, alçak gönüllü bir üslupta yapılan sohbetlerden büyük bir zevk alırlar. İki tarafın fikirleri aynı doğrultuda olmasa dahi, uzlaşmacı ve saygılı bir üslupla yapılan sohbet daima olumlu bir etki uyandırır, kalbi teskin eder ve kalıcı dostluklara zemin oluşturur.
Müminler de güzel ahlaklarının bir gereği olarak konuşmalarında son derece ölçülü ve saygılı bir üslup kullanırlar. Karşılarındaki kişinin yaşı, kültür düzeyi, zeka ya da akıl seviyesi, zengin ya da fakir olması onların bu üslubunu değiştirmez. Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği “… Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.” (Yusuf Suresi, 76) ayeti gereği örnek bir tevazuya sahip oldukları için, karşılarındaki kişilerin düşüncelerine değer verirler.
Müminlerin etki uyandıran bu konuşma adaplarını daha da etkili kılan ise kuşkusuz dış görünüşleridir. Ruh güzelliğinin en önemli özelliklerinden biri bu iç güzelliğinin sahip olan kişinin dış görünüşüne de yansımasıdır. Kuşkusuz dış görünüşle kastedilen öncelikli olarak, Allah’ın ruh güzelliğine sahip olan kullarına nasip ettiği nurdur. Bu nur, aynı zamanda her görende etki meydana getiren ve kişiye güven duyulmasına vesile olan bir rahmettir. Samimi ve tevazulu bir mümin, Allah’a tevekkül etmenin, fıtratına uygun olan Kuran ahlakını yaşamanın getirdiği rahatlık, huzur ve imanının etkisiyle göze çok heybetli görünür. Tüm bu üstün özelliklerin ve ayrıcalıkların bir sonucu olarak da hikmetli konuşan ve Allah’ın nurunu üzerinde taşıyan müminlerle karşılaşan kimseler, büyük bir hayranlık duygusuna kapılırlar. Müslümanların samimiyetlerinden, yüksek kişiliklerinden ve üstün ahlak kalitelerinden ciddi şekilde etkilenirler. Böylece iman sahipleri gösterdikleri tavırlar ve yaptıkları konuşmalarla Allah’ın dilemesiyle pek çok insanın kalplerinin imana ısınmasına ve imana yaklaşmasına vesile olurlar.
Sonuç: İnsanın Fıtratı Güzel Ahlaka Hayranlık Duyacağı Şekilde Yaratılmıştır
İnsan ruhu, güzellikten zevk alacak şekilde yaratıldığı için her zaman en kusursuz olanı ve mükemmeli arar. İman etmeyen insanların müminleri gördüklerinde hayranlık duymalarının ana nedeni de budur. Yaşları, meslekleri, sosyal konumları her ne olursa olsun, Kuran ahlakına göre yaşamayan insanlar, müminlerin sergiledikleri samimi din ahlakı karşısında gizli ya da açık daimi bir hayranlık duyarlar. Bu tarih boyunca böyle olmuştur ve bundan sonra da Allah’ın izniyle böyle olacaktır.
Ayrıca unutulmamalıdır ki iman etmeyen insanların -çoğu şuurunda olmasa da- aslında hayranlık duydukları Allah’ın bildirdiği Kuran ahlakıdır. Müminler Kuran ayetlerinde bildirilen üstün ve kaliteli ahlak vesilesiyle, imanları olgunlaştıkça diğer insanlarda daha da gıpta uyandıran bir ahlak ve görüntü sergilerler. Bir ayette Rabbimiz tarafından bir öğüt ve hidayet rehberi olarak indirilen Kuran’ın bu vasfı şöyle bildirilmiştir:
“… -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur’an dinledik.” (Cin Suresi, 1)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Yüzyıllar Boyunca Artarak Duyulan Hayranlık
Yüce Rabbimiz Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e en son hak kitap olan Yüce Kuran-ı Kerim’i vahyetmiş ve onu güzel ahlakı, takvası ve Allah’a olan yakınlığı ile tüm insanlara örnek kılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in kendisine risalet geldikten sonra hayatının sonuna kadar sürdürdüğü kutlu tebliği bugün de tüm dünyayı aydınlatmaya devam etmektedir. Bu gerçek, sık sık dünya basınının da gündemini oluşturmaktadır. Başta BBC olmak üzere pek çok televizyon kanalı Hz. Muhammed (s.a.v.)’i anlatan belgeseller yayınlamış, özel konukların davet edildiği sohbet programları düzenlemiş ve Resulullah (s.a.v.)’i anlatan programlar hazırlamıştır.
Dünyada pek çok ilim adamı ve düşünürün kitapları Resulullah (s.a.v.)’in şahsı, ahlakı ve günümüz insanının ona olan ihtiyacı gibi konularda takdir ve hayranlıklarla doludur. Örneğin Fransız dergisi “Le Point” Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i yılın insanı olarak seçmiş ve ünlü tarihçi Michael H. Hart “Tarihte En Önemli 100 Kişi” adını verdiği kitabında kendisinden övgü ile söz ettiği Hz. Muhammed (s.a.v.)’i “1 numaralı” sırada göstermiştir. Kitabında şu sözlere yer vermektedir:
“Tarihte hem devlet hem de din alanında mutlak anlamda başarılı olmuş tek insan O’dur. Devlet ve dini etkinin tarihteki eşi görülmedik bir şekilde birleşmesi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in tarihin en etkili şahsı olmasına yetmektedir.” (Michael H. Hart, The 100, A Ranking Of The Most Influential Persons In Hıstory, New York, 1978)
Diğer ünlü devlet adamı, düşünür ve yazarların Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hayranlık dolu ifadelerinden bazıları ise şöyledir:
“Hz. Muhammed (s.a.v.)’in mirası açıktır ki ektiği tohumdur. Bu; onun erdemliliği, dürüstlüğü, güvenilirliği, örnek davranışları, siyasi liderliği, bireysel olarak örnek bir insan oluşu ve zamanında kimsenin izin vermediği fakat kendisinin gerçekleştirdiği büyük başarılar, yenme gücü ve nefsinin onu yenmesine izin vermemesidir. Her şeyden öte örnek alınacak büyük bir insandır.” (Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Enstitüsü Başkanı Prof. Cherif Bassiouni)
“Olağanüstü canlılığından dolayı Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dinine daima değer verdim. Bu din bana varlığın ve hayatın değişen çehresini özümseyebilen ve her çağa hitap edebilen tek din olarak görünüyor. O harika Zat’ı da inceledim ve o bana göre “İnsanlığın Kurtarıcısı” olarak çağrılmalıdır. İnanıyorum ki onun gibi biri modern dünyada hükümdarlığı ele geçirecek olsa, bu dünyanın en çok ihtiyacı olan barış ve mutluluğu sağlayacak bir tarzda, bütün sorunları çözer. Bir öngörüm var: Hz. Muhammed (s.a.v.)’in inancı yarının Avrupası’nda kabul görecektir. Nitekim bugünün Avrupası’nda kabul görmeye başlamıştır.” (1935’te Nobel Edebiyat ödülünü almış olan İrlandalı yazar Bernard Shaw) (George Bernard Shaw, The Genuine Islam, 1936, 1: 8)
“Senin asrında yaşayamadığımdan dolayı çok üzgünüm Ey Muhammed (s.a.v.). Kur’an Allah’ın kitabıdır. İnsanlık senin gibi bir kabiliyeti bir defa görmüş bir daha göremeyecektir. Ben senin önünde hürmet ve saygı ile eğilirim.” (19. Yüzyıl Alman İmparatorluğu Şansölyesi, Prens Bismark)
“İnsan büyüklüğü hangi ölçüyle ölçülürse ölçülsün acaba ondan (Hz. Muhammed (s.a.v.)’den) daha büyük bir insan bulunur mu?” (Fransız Tarihçi ve Yazar Lamartine) (Lamartine, Historie de la Turquie, Paris, 1854, Vol. 11)
“Bütün zamanların en büyük lideri Hz. Muhammed (s.a.v.) idi.” (Jules Masserman, Chicago Üniversitesi) (Jules Masserman, Who Were History’s Great Leaders? , Time Magazine. July, 15, 1974)