ir insan gaflete düştüğünde, mantığı, muhakeme yeteneği büyük ölçüde çalışmaz hale gelir. Bu bir tür yarı-uyku halidir. Bu durumdaki bir insan, akıl ve mantık dışı eylemleri son derece rahat bir biçimde yapar hale gelir. Bir süre sonra öyle bir hale gelir ki, tüm hayatı akıl ve mantık dışı bir temele oturur, ancak bunu fark edemez.

Aklın temel kurallarından birisi, doğruluğu kesin olarak ispatlanmamış bir iddiaya güvenmemektir. Akıl ve mantık sahibi hiçbir insan, doğruluğu şüpheli olan bir bilgiye kesin olarak güvenip, hayatını ona dayandırmaz. Örneğin, hiç kimse, ciddi bir hastalığa yakalandığında, eline geçirdiği ilk ilacı, ne olduğunu bilmeden “belki işe yarar” diye yutmaz. Tüm eylemler, kesin doğrulara dayanmalıdır.

Oysa inkar edenlerin, ya da Allah’ın hükümlerini göz ardı edenlerin durumu, üstte tarif ettiğimiz türden bir akılsızlıktır. Çünkü bu kişilerin tüm hayatları, birtakım yanlış kabuller üzerine kuruludur. Örneğin, hemen hepsi, öldükten sonra Allah’a hesap vermeyeceklerini sanırlar. Ya da hesap verseler bile, suçlu bulunmayacaklarını zannederler. Kabul ettikleri tüm sistemler, ideolojiler birtakım yanlış önkabullere dayalıdır. Sahip oldukları dünya görüşünün hiçbir elle tutulur, kesinlik taşıyan dayanağı yoktur.

Kuran’ın Kehf Suresi’nde biri inkarcı, biri mümin olan iki bahçe sahibi anlatılır. Bunlardan biri, az önce söylediğimiz tarzda, hayatını birtakım çürük zan ve tahminlere dayandırmıştır:

Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık.

(İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.”

Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): “Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum” dedi. “Kıyamet saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.” (Kehf Suresi, 32-36)

Ayetlerde görüldüğü gibi inkarcı, hiçbir bilgiye dayanmadığı halde, büyük bir cehaletle sahip olduğu bahçenin başına bir şey geleceğini, kıyametin kopma ve Allah’a hesap verme saatinin geleceğini de “sanmadığını” söylemektedir. Görüldüğü üzere bu yalnızca bir zandır; bu kişinin elinde bu konuda kesin bir delil, bir güvence yoktur. Ama yine de söz konusu bahçe sahibi, bu temelsiz zannını temel kabul ederek davranmaya devam etmiştir. Vardığı sonuç ise tam bir yıkım olmuştur. Kıssanın devamında şöyle buyrulmaktadır:

Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?”

“Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.”

“Bağına girdiğin zaman, ‘MaşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur’ demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan.”

“Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten ‘yakıp-yıkan bir afet’ gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.”

“Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin.”

(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: “Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.”

Allah’ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.

İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah’a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 37-44)

İşte tüm inkarcılar da bu kıssadaki kişi gibi kesin bilgiye değil, zanna uymaktadırlar. Doğruluğu kesin olan bilgi, Allah’tan gelen bilgi, yani vahiydir. İnsan hayatını doğruluğu kesin olan bir bilgiye dayandırmak istiyorsa, Allah’tan gelen bilgiyi, yani Kuran’ı ve Peygamberimiz (sav)’i yol gösterici olarak kabul etmek zorundadır. Buna karşılık, insanlar tarafından üretilmiş herhangi bir kıstas (bir ideoloji, felsefe, sistem, düşünme yöntemi vb.), insanı kesin bilgiye götüremez. Çünkü insanların İlahi kaynaklara dayanmadan ürettikleri bu tür düşünceler sonuçta birer zandır. Oysa ayetteki, “Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiçbir yarar sağlamaz” (Necm Suresi, 28) hükmüne göre, zan insanı doğruya ulaştırmaz.

Kuran’da, zanna uyarak Allah’ın yolundan yüz çevirenlerden şöyle söz edilir:

Kahrolsun, o “zan ve tahminle yalan söyleyenler”; Ki onlar, “bilgisizliğin kuşatması” içinde habersizdirler. “Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?” diye sorarlar. O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler: “Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir.” (Zariyat Suresi, 10-14)

Büyük bir akılsızlıkla Allah’tan başka sahte ilahlar (yol göstericiler, yardımcılar) edinenlerin tümü zanna uyanlardır. Allah Kuran’da bu kişiler hakkında şöyle buyurmaktadır:

Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili hiçbir delil indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir. (Necm Suresi, 23)

Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak “zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.” (Yunus Suresi, 66)

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak “zan ve tahminle yalan söylerler.” (Enam Suresi, 116)

Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir. (Yunus Suresi, 36)

Zanna ve tahmine uyanlar, kendi çarpık mantıkları içinde ürettikleri birtakım mazeretleri de Allah’a karşı kullanabileceklerini sanırlar. Oysa bu da bir zandır ve gerçeğe aykırıdır. Mazeretleri Allah Katında geçerli olmayacaktır. Bir ayette bu kişilerle ilgili olarak şöyle hükmedilir:

Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de. (Mümin Suresi, 52)