İnsanların hayatları boyunca yapmak istedikleri, gerçekleştirmeyi arzuladıkları birbirinden farklı birçok amaçları ve planları vardır. İlk bakışta birbirlerinden farklı görünse de, bu amaçlar temel bir noktada birleşmektedir. Bu temel nokta, insanların yaşadıkları hayattan olabilecek en fazla menfaati elde ederek, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmeleridir. Elde edilen menfaatler ne kadar fazla olursa, buna bağlı olarak duyulacak olan mutluluk ve rahatlık da o denli fazla olacaktır. Bu yüzden tüm insanlar farklı yollar ve yöntemler izleyerek, bu ortak amaca ulaşmayı hedeflemekte ve bunun için ömürleri boyunca büyük bir çaba harcamaktadırlar. Ancak Allah’ın rızasını arayan ve ahireti gerçek yurt olarak benimseyen salih müminler dışındaki insanlar, tüm bu isteklerini gerçekleştirip, hedeflerine ulaşsalar da sonuç yine değişmemektedir. Mutsuzluk ve buna bağlı olarak da sıkıntı dolu, kasvetli bir hayat…
Günümüzde insanların büyük bir kısmı bir türlü gerçek huzuru yakalayamadıklarından, onca çabaya, çalışmaya ve yorgunluğa rağmen bir türlü mutlu olamadıklarından şikayetçidirler. Böyle bir sonuçla karşılaşmalarının sebebi ise, insanların mutluluğu yanlış yerde, yanlış kimselerde bulacaklarına inanmış olmalarıdır. Kimisi için mutluluk elde edeceği maddi zenginliktedir; böylece parasını istediği gibi harcayacak, elde etmek istediği şeylere sahip olabilecek ve her geçen gün bir öncekine göre daha fazla şey tüketebilecektir. Bu insanlar için tüketmek, tüm güzellikleri ve zevkleri tatmak hayatlarının en büyük mutluluk kaynağıdır. Bu istekleri ise dipsiz bir kuyu gibidir; hiçbir zaman sonu gelmez. Bunun sonucunda da ortaya elde ettikleri hiçbir şeyden memnun olmayan, sürekli daha fazlasını, daha iyisini isteyen ve bu sayede mutlu olup daha rahat bir hayat sürebileceklerini zanneden insanlar çıkar. Ancak bu çabaları onlara sadece geçici bir mutluluk kazandırır.
Allah Kuran’da, “İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) “Siz dünya hayatınızda bütün ‘güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız.” (Ahkaf Suresi, 20) ayetiyle, insanların dünya hayatında açgözlülük ve nankörlükle elde ettikleri bu sahte mutluluğu, ahirette sonsuz bir mutsuzluğa çevireceğini bildirmiştir.
Kimi insan içinse mutluluk, herkes tarafından tanınmak, herkesin sevdiği, beğendiği, peşinden koştuğu bir kişi olmaktır. Herkes ona özenip onu taklit edecek, yaptığı herşey ile insanların hayranlığını kazanacaktır. Bunu ne kadar çok başarır, insanların gözüne ne kadar girer, ne kadar dikkatlerini çekerse, kendini o derece mutlu hissedecektir.
Kimisi için de mutluluk, yaşadığı sıkıntılı ve monoton hayattan biraz olsun kurtulmak, sorunlarını unutmaktır. Buna bağlı olarak, mutlu olabilmek için hayatında birtakım ‘değişiklikler’ yapmalıdır. Sıra dışı olmalı, değişik giyinmeli, kısacası ‘marjinal’ bir hayat sürerek, farklı olan herşeyi denemelidir. Ya da değişik yerler görmeli, gezmeli, yeni insanlar tanımalıdır. Çevresindeki insanların dikkatini ne kadar üzerinde toplarsa kendini o denli farklı görecek, bu da ona büyük bir zevk verecektir. Bu şekilde hareket ederek hayatına renk katacağını ve yaşadığı mutsuzluktan kurtulacağını sanır. Dolayısıyla bu insanlar için mutluluk, ‘değişiklik’ veya ‘farklı olmak’ demektir.
Ancak tüm bu insanların elde ettikleri mutluluklar sahte ve geçicidir. Sadece yaşanılan o ana mahsustur; bu an bittiğinde duyulan mutluluk da sona erer ve kişi yine eski monoton ve sıkıntılı hayatına geri döner. Değişen bir şey yoktur; kişi kendini sadece kısa bir süre için rahatlatmıştır. Bu süre ister bir gün, ister bir ay, ister bir yıl olsun, insanlar mutluluğun sırrını bilmedikleri için, elde ettikleri sonuç hep aynıdır. Allah, hayatları boyunca Allah’ı ve ahireti unutarak, tamamen kendi istek ve tutkularına göre yaşayan bu insanların durumunu “Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakır.” (Bakara Suresi, 17)ayetiyle haber verir. Allah, ayetlerinden uzak bir yaşam süren bu insanların ‘göremez bir şekilde sürekli olarak karanlıklar içinde kalacaklarını’ bildirmiştir. İnsanlar kendilerini yaratan Allah’ın emirlerine uymadıkları ve kendilerini yaratan Rabbimizi unutarak yaşadıkları için, Allah onların mutluluğa ulaşma çabalarını her defasında boşa çıkarmaktadır. Peygamberimiz (sav) dünyanın geçici bir kazanç sağladığını, gerçek kazanç sağlamanın ahirete yönelmekle olduğunu hatırlatmıştır:
“Ey insanlar! Dünya peşin verilen bir metaıdır. İyi de kötü de ondan nasibini alır. Ahiret ise sadık bir vaattir. Orada Kadir olan Melik hükmeder. Hak yerini bulur. Batıl ise zail olur. Ey insanlar, ahiret evladı olun, dünya uşağı olmayın. Zira evlat anaya tabidir. (Yani dünya çocuğu olursanız, dünya gibi mahvolmaya layık olursunuz.) Allah’dan korku üzerine amel ediniz. Biliniz ki amelleriniz sizinle yüzleşecektir. Ve yine sizler mutlaka Allah’a mülaki olacaksınız (kavuşacaksınız). Kim zerre miktarı hayır yaparsa onu görecek ve kim de zerre miktarı şer yaparsa onu görecek.” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 184/4)
Ancak bundan önce, Allah’ın Kuran ile bildirdiği gerçeklerden ve Kuran ahlakından uzak bir yaşam sürdükleri için ‘cahiliye toplumu’ olarak adlandırılan insanların, sürekli sıkıntı ve mutsuzluk içinde olmalarının nedenlerini kısaca inceleyelim.