Enaniyetli İnsanların Lideri: “Şeytan”
Şeytanın büyüklenmesi ve bundan dolayı Allah’ın rahmetinden kovulması Kuran’da insanlara ibret olarak anlatılmıştır. Bu kitabın girişinde de değindiğimiz gibi, Allah Hz. Adem’i yaratmış ve meleklere ona secde etmelerini emretmiştir. Melekler Allah’ın emrini yerine getirirken cinlerden olan İblis Hz. Adem’e secde etmemiştir. Kendisinin insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürmüş, enaniyeti nedeniyle itaatsiz bir tavır göstermiştir. Bu tavrı da Allah’ın huzurundan kovulmasına neden olmuştur. Kuran’da şeytan kıssasında, İblis’in Allah’a isyanının sebebi şöyle bildirilir:
İblis kendisinin daha üstün bir varlık olduğunu öne sürerek insana secde etmeyi reddeder. Ancak isyanını dayandırdığı temel son derece çürüktür. Kendisinin ateşten, insanın ise çamurdan yaratıldığını belirtir ve ateşin çamura göre daha üstün bir madde olduğunu öne sürer. Yani kibirlenmesinin bütün nedeni iki madde arasındaki fiziksel yapı farkıdır. Ancak yapıları ister çamur, ister ateş olsun İblis’i de, insanı da Allah yaratmıştır. Yaratılmış bir varlığın kendisini yaratanın emrine, yaratıldığı maddeyi öne sürerek isyan etmesi hem büyük bir akılsızlık hem de büyük bir nankörlüktür.
Bunun yanı sıra, İblis’in kendini üstün gördüğü nokta dikkatlice incelenirse, zahiren bile ne kadar yanıldığı, zannının ne kadar yanlış olduğu kolayca görülür. Belki görünüşte ateş topraktan daha parlaktır, daha göz alıcıdır fakat bunun yanında toprak birçok mineral ve zenginlik içerir. Bütün değerli maddeler, cevherler toprakta gizlidir. Toprak -Allah dilemedikçe- kolay kolay bozulmaz, yok olmaz, ancak ateş bir anda sönebilir. Ayrıca toprağın bir başka üstün özelliği daha vardır; ateşin üzerine atıldığında ateşi söndürür. Bütün bunların ötesinde zaten Allah’ın verdiği bir hükmün sorulması hangi nedenle olursa olsun söz konusu olamaz. Ancak İblis’in taşıdığı şiddetli enaniyet aklını kullanamamasına ve tüm varlıkları yaratan Allah’ın üstün kudretini kavrayamamasına, gerektiği gibi takdir edememesine sebep olmuştur. Bu akılsızlığının sonucu olarak da fiziksel bir farklılık aldanmasına yeterli olmuştur. Enaniyetinden kaynaklanan bu aldanış, Allah’ın huzurunda olmasına, cennetteki güzelliği ve cehennemdeki azabı bilmesine rağmen kendisini yaratanın emrine isyan etmesi sonucunu doğurmuştur:
Ayetteki son ifade, İblis’in ne denli büyük bir gurur taşıdığının çok açık bir göstergesidir. Başka bir kimsenin yüceltilmesi, kendisinin ise geri planda kalması hatta o kimseye secde etmesinin istenmesi, onun o ana kadar içinde gizlediği büyüklük hissini, gururunu açığa çıkarmış, gözler önüne sermiştir. Bu ruh halinin kendisine verdiği şuursuzluk içinde Allah’ı gereği gibi takdir edemez. Bu tavrına karşılık Allah Kuran’da şeytana şöyle buyurur:
Şeytanın kendisini yükseltmek için yaptığı isyan tersine dönmüştür. Allah onu -onun batıl yoluna uyan tüm enaniyet sahiplerine bir ibret olarak- alçaltmış ve cennetten kovmuştur:
Ayetlerden anladığımız kadarıyla şeytanın yapmış olduğu en büyük akılsızlık, kendi bozuk mantığı ile yorumlar üretmesi ve bunları doğru olarak benimsemesidir. Bu mantık bozukluğu, şeytanın izine uymuş ve “şeytan enaniyeti” taşıyan her kişide rastlanan temel özelliklerden biridir. Kibirin, kişiyi ne derece kör edebildiği, şeytanın ve ona uyanların kendilerini yaratan sonsuz kudret sahibi Allah’a karşı isyan etmelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Olayları tek bir bakış açısıyla, kendi çıkarı ve hoşnutluğu çerçevesinde değerlendiren kişinin kalp gözünün tamamen kapanması çok doğaldır. Böyle kişiler herşeyi olduğundan farklı algılamaya, tersine yorumlamaya başlarlar.
Şeytanın İnsanları Kışkırtması
Şeytanın bozuk mantığına göre onun küçük düşmesine neden olan varlık insandı. O da Allah’ın huzurundan ayrılmadan önce bu duruma düşmesine neden olan insanı kendisi gibi saptırıp intikam almak için Allah’tan süre istemişti. Böylece kıskandığı, kendisinden üstün olmasını istemediği insanı çok çeşitli yöntemlerle doğru yoldan saptıracak, Allah’a karşı büyüklenmesine neden olacaktı. Kendisi aşağılanmışken insanın üstün olması onun enaniyetine çok ağır gelecek bir durumdu. Kuran’da yer alan şeytan kıssasında bu olay şu şekilde bildirilir:
Bu olaydan sonra İblis’in insana karşı verdiği mücadele başladı. İblis kendisine tanınan süre içinde insanları Allah’ın doğru olan yolundan engelleyecek, bunun için de her yolu deneyecek ve insanların çoğunu kendisine uyduracaktı. Nitekim Kuran’da bize insanların çoğunun gerçekten ona uydukları ve bundan dolayı aşağıların aşağısına konuldukları bildirilir. O tarihten sonra İblis insan neslinden pek çok kişiyi kandırdı ve kendi safına çekti. Kendi türünden olan cinlerden de pek çok yandaşı oldu. İblis’in yandaşı olan bu cinler ve insanlar da onun sahip olduğu “şeytan” sıfatını taşırlar. “Şeytan”, uzak olmak kökünden gelen bir kelimedir ve büyüklenerek Allah’ın rahmetinden kovulup uzaklaştırılmış her azgın-günahkar olan kulun sıfatıdır. Bu cin ve insanlar, İblis’in yolunu izler, kendileri büyüklenerek saptıkları gibi başka insanları da saptırmaya çalışırlar. Kuran’da bu cin ve insan şeytanlardan şöyle bahsedilmektedir:
Şeytanın enaniyeti aynı zamanda, onun saptırdığı ve kendine benzettiği kimselerin de en büyük alametidir. Enaniyet şeytanın mührü, imzası gibidir. Kendi kontrolü altına aldıklarını, kendine bağladıklarını bununla damgalar. Görüldüğü gibi, enaniyeti yüzünden Allah’ın huzurundan kovulmuş olan şeytanın söz konusu hastalığı insanlar için büyük bir tehlike arz etmektedir. Çünkü şeytan insanı kendisine yakın kılmak için öncelikle kendi hastalığını insanlara bulaştırmaya çalışır. Gurur hastalığına yakalanan kimsenin aklı örtülür, şuuru kapanır, kalp gözü körelir. Bu nedenle Kuran’da, müminler şeytanın tam aksi olarak alçakgönüllü olmaları konusunda teşvik edilmişlerdir:
Şeytanın etkisi farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bilindiği gibi şeytan Allah’ın kendine verdiği şeyleri O’na yakınlaşmak ve şükretmek için kullanacağı yerde bunlarla azgınlaşmıştır. Allah’ın sadece dilemesiyle kendisini yok edebileceğini düşünmeden Allah’ın emrine başkaldırmıştır. Bu özellik şeytana tabi olanlarda çok çeşitli şekillerde görülebilir. Örneğin bir insan zahiren dine hizmette bulunmuş olabilir. Ama bu hizmeti, yalnızca kendisine Rabbimiz tarafından lütfedilmiş, sonucunda O’nun rızasını kazandıracak bir imkan olarak değerlendirmelidir. Aksi halde Allah’ın kontrolü dışında kendi başına bir başarı kazandığını düşünmesi ve bununla övünmesi yanlış olacaktır. Çünkü elde ettiklerini kendinden bilmek ve özellikleriyle gurura kapılıp övünmek şeytana ve ona tabi olanlara ait bir niteliktir. Nitekim sahip olduğu zenginliği kendi kişisel özelliğinin bir sonucu sayan, bununla gururlanıp “… bu bende olan bilgi dolayısıyla bana verildi…” (Kasas Suresi, 78) diyen Karun azgınlığı nedeniyle Allah’ın şiddetli bir cezayla karşılık verdiği önemli bir örnektir.
Şeytanın kendisini fark ettirmeden insana çok sinsice yaklaşacağı unutulmamalıdır. Şeytan gerektiğinde aceleci davranmayabilir. Kendini üstün görme telkinini insanlara uzun vadede birçok farklı olay için yavaş yavaş yapabilir. Eğer kişi bu yönteme karşı çok uyanık olmazsa bu telkinlerin etkisi zamanla katlanarak büyür. Örneğin kazanılan küçük bir başarının arkasından şeytan mutlaka telkin yapmak isteyecektir. Bu telkin insanlara çok dikkat çekici ifadeler kullandırtmayabilir; “Bu işi ben yaptım ben çok başarılıyım” gibi ifadeleri açıkça söyletmeyebilir. Ancak şeytanın taktiği, açıkça söyletmek yerine bu hissi kalbe vererek yavaş yavaş içten etki etmeye çalışmaktır. Eğer kişi, başarının tek sahibinin Allah olduğunu kalben hissetmezse, şeytanın aralıksız fısıltıları, telkinleri sonucunda başarı sahibinin kendisi olduğuna zamanla inanmaya başlar.
İnsan gaflete kapılmaya, unutup yanılmaya müsait bir varlıktır. İradesini kullanmayıp kendini günlük olayların akışına kaptırırsa asıl dikkatini vermesi ve çaba harcaması gereken konulardan uzaklaşabilir. Allah’ın her yönden kendisini sarıp kuşattığını, her an kendisini gördüğünü, her sözünü duyduğunu, hesap gününde tüm yaptıklarından sorguya çekileceğini, ölümün yakınlığını, cennetin, cehennemin varlığını, Allah’ın herşeyi hayır ve hikmetle bir kader üzerine yarattığını ve sonsuz güç ve kudret sahibi olduğunu unutabilir. Günde 5 vakit farz kılınan namaz ise, şeytandan insana ulaşabilecek olan bu gaflet halini engeller. Müminin sürekli olarak en içten şekilde Rabbimiz’e yönelmesini, yaptığı her işte ihlası ayakta tutmasını, vicdanını en fazlasıyla kullanmasını ve Allah’ın beğendiği ahlakı yaşamakta süreklilik gösterebilmesini sağlar. Peygamber Efendimiz (sav), 5 vakit namazın müminleri kurtuluşa yönelten bir vesile olduğunu bir hadisinde şöyle bir örnekle anlatır:
“Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in şöyle söylediğini işittim: “Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?” “Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!” Aleyhissalâtu vesselâm: “İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler” buyurdu.” (Buhâri, Mevâkît 6; Müslim, Mesâcid 282, (666); Tirmizî, Emsâl 5, (2872); Nesâî, Salât 7, (1, 231); Muvatta, Sefer 91, (1,174).
Gaflet hali devam ederse kibir insanın kişiliğine yerleşir. Artık yalnızca kendi “bildiğini okuyan”, kendi “başına buyruk”, aklını diğer insanların akıllarından üstün gören bir insan ortaya çıkar. Kişinin içindeki kendini üstün görme fısıltısı sesini yükseltir. Bu psikolojiye giren kimsenin ruhunda zamanla çok ciddi yaralar oluşur. Bir süre sonra kalbi Allah’ın ayetlerine karşı duyarsızlaşır. Nitekim Kuran’da ancak büyüklük taslamayanların Allah’ın ayetlerine iman edebilecekleri bildirilmiştir:
Şeytana Uyanların Uğradıkları Son
Büyüklenmeye yatkın, kibirli karakter gösteren kimseler üzerinde şeytanın etkisi büyüktür. Allah’ın gücünü tanıyabilecek bir imana ve akla sahip olmayan kişiler, şeytanın adımlarına uymuş ve onun “fırkası” (grubu) olmuşlardır. Ayette bu insanlardan şöyle bahsedilmektedir:
Onun peşinden gidenler ve ona aldananlar en büyük şaşkınlığı elbette ahirette yaşayacaklardır. Çünkü hem cehennemle karşılaşacaklar, hem de şeytan orada onları yalnız bırakacaktır. O zaman şeytanın boş bir vaadde bulunduğunu ve sözlerinin bir aldatmadan başka bir şey olmadığını göreceklerdir. Ama artık çok geç olmuştur; çünkü şeytanın yalan söylediği ortaya çıkmıştır ve onları cehennem azabı beklemektedir: