Dünyanın dört bir yanındaki insanlara sorsanız, her biri de kendince “sevgiyi ve sevmeyi çok iyi bildiklerini” ve “sevdikleri çok fazla insan olduğunu” söylerler. Oysa ki dünyada sevgiyi ve sevmeyi bilen insanların sayısı çok çok azdır.

İnsanların ‘sevgi’ zannettikleri bir duygu vardır elbette. Ancak geçen zaman, bunun sevgi olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koyar.

Gerçek sevgi, pek çok denemeden geçtiği halde, hiçbir şekilde zedelenmeyen; zamana, zorluklara, eksikliklere, yanlışlıklara karşı dayanabilen ve sürekli olarak artan duyguya verilen addır.

Eğer bir insanın ‘sevgi’ olarak nitelendirdiği hisleri, bu sayılan özelliklerden uzaksa, o zaman bu duygunun adı ancak ‘geçici bir heves’‘geçici bir beğeni’ ya da ‘geçici bir ilgi’ ya da ‘bir çıkar heyecanı’ olabilir.

Ve böyle bir duygunun ‘sevgi’ olmadığının belirtileri de çok açıktır. Bu duyguyu yaşayan bir insan “Çok seviyorum” der, ama en küçük bir şeyde kolaylıkla ‘küser’. “Çok seviyorum” der, ama ‘çok kısa zamanda bıkar’. “Çok seviyorum” der, ama nefsine ya da menfaatlerine daha uygun bir durum oluştuğunda hemen ‘vazgeçer’. “Çok seviyorum” der, ama karşısındaki kişinin ‘en ufak bir aczini gördüğünde hemen yüz çevirir’. “Çok seviyorum” der, ama ‘çıkarlarıyla çatıştığında bu kişiyi hiç düşünmeden harcar’. “Çok seviyorum” der, ama herhangi bir durum oluştuğunda hiç terüddütsüz ‘gözden çıkarır’. “Çok seviyorum” der, ama sevdiği kişiye ‘bir iftira atılsa, hemen buna inanır’. “Çok seviyorum” der, ama uzak kaldığında ‘çok çabuk unutur’. “Çok seviyorum” der, ama ‘geçen zaman bu kişinin sevgisini yıpratır’. “Çok seviyorum” der, ama ‘zor zamanında bu kişinin zorluklarına ortak olup ona destekçi çıkmak yerine, onu kendi sıkıntısıyla başbaşa bırakıp kendi hayatını yaşar’.

Cahiliye toplumlarında sözde ‘sevgi’ adı verilen duygunun, aslında gerçek sevgi olmadığı insanlar arasında da çok iyi bilinen bir gerçektir. Önceki satırlarda sayılan, insanların sevdiklerini iddia ettikleri kişileri nasıl kolaylıkla gözden çıkarabildiklerini anlatan özellikler, toplumda çok iyi bilinen, meşhur tavırlardır. Hatta bu davranışlar, bu anlayıştaki insanlar için adeta birer kural gibidir. Atasözleri, deyimler ya da günlük deyişlerle insanlar bu kuralları çok sık dile getirirler. İnternet sayfalarında ‘sevgi’ adına yazılan yazılarda, kitaplarda, insanlar sayfalar dolusu listelerle, toplumda yaygın olarak yaşanan ve ‘sevgi’ adı verilen bu duygunun aslında ‘gerçek sevgi’ olmadığını çok açık bir şekilde ifade etmektedirler.

“Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur” ya da “Sev beni, seveyim seni” gibi sözler, insanların sevgiye olan bu çarpık bakış açılarını açıkça ortaya koymaktadır.

kuslardasevgiBu gibi çarpık mantıklar ve çarpık uygulamalar gerçekten seven bir insanda asla oluşmaz. Gerçek sevginin en önemli göstergelerinden biri, bir kişinin sevgisinde olan kararlılığıdır.Hayatında olup biten hiçbir şey, çevresinde gelişen hiçbir olay, sevdiği insanın tavırlarında, duygularında ya da düşüncelerinde meydana gelen hiçbir değişiklik bu insanın sevgisine olumsuz bir etki yapamaz. Gerçek sevgi, herşeye karşı dirençlidir. Öyle ki olumsuzluklar dahi, bu kişinin sevgisini güçlendiren, artıran, coşturan, derinleştiren unsurlardır. ‘Küsme, darılma, kızma, kinlenme, bıkma, vazgeçme, harcama, gözden çıkarma, zorlukta, darlıkta sevdiğini yanlız bırakma, terketme ya da unutma’ gibi tavırların böyle bir sevgi anlayışında yeri yoktur.

Çünkü ‘gerçek sevgi’ Allah sevgisine dayalıdır. Ve bu sevgi anlayışı ancak imanın ve Kuran ahlakının yaşanması ile kazanılabilmektedir.Allah bir ayette iman edip salih amellerde bulunanlara Kendi Katından bir sevgi kılacağını şu şekilde bildirmiştir:

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)

Dolayısıyla gerçek sevgi, Allah’ın ancak iman eden kullarına nasip ve lütuf ettiği bir nimettir.

Sevgisi, Allah sevgisine ve imana dayalı olan bir insan, asla sevdiğine vefasızlık, sadakatsizlik göstermez. Ve onun bu sevgisi, soy, ırk gibi yakınlıklara ya da herhangi bir çıkara dayalı değildir. Paranın, makamın, kültürün ya da maddi değerlerin de hiçbir önemi yoktur. Bu nedenle de ne değişen şartlar, ne acizlikler, ne de çıkar beklentileri gibi dünyevi ölçüler, böyle bir sevgiyi asla zedeleyemez. Müminin Allah’a olan derin aşk, coşkulu sevgi ve yaşadığı güzel ahlak, beraberindeki insanlara karşı da sevgiyi sürekli olarak besleyen, geliştiren ve artıran bir zemin oluşturur.